30 Eylül 2007

Başörtüsü Düşmanı Kara Türkler

Mehmet Şevket Eygi 28.09.2007



BAŞÖRTÜSÜ yasağına taraftar Beyazlar, İran sistemine taraftardırlar da haberleri yok. İran’ın zıt kutbu, negatifi... İran’da başörtüsü mecburîdir. Ülkeyi ziyarete gelen yabancı turistler, Tahran’daki diplomatların kadınları bile başörtülü gezmek zorundadır. İşte bizim Beyazlar türban yasağının da böyle olmasını istiyor.
Malezya’ya gelince: Orada mecburiyet yok. Çinlilere, Hintlilere, gayr-i Müslimlere baskı yapılmıyor. Müslümanlara da kanunî baskı yapılmıyor. İsteyen örtünüyor, istemeyen örtünmüyor. Orada Müslüman kadınların yüzde sekseni örtünüyormuş. Örtünüyorlar ama nasıl?.. Hür iradeleriyle, dışarıdan herhangi bir zorlama yapılmadan, seve seve, isteyerek örtünüyorlar. Demokratik şekilde...
Malezya’da hürriyet var, çoğulculuk var, çeşitlilik var.
Yeni moda tabirle “Mahalle baskısı” yapılıyormuş. Mahalle baskısını bizim Beyazlar yeni keşf ettiler. Halbuki bu baskı oldum olası var. Sosyal baskı...
Sibirya’nın ikliminin soğuk, Mısır’ın sıcak olması gibi...
Dünyanın en tahammülsüz, en baskıcı, en hoşgörüsüz insanları bizim bir kısım Beyazlardır.
Hüviyet kartlarının din hanesinde İslâm yazılı ama onlar İslâm’dan ve dindar Müslümanlardan nefret ediyor.
Çünkü “bir kısmı” Müslüman değil; iki dinlidir. Dışta yüzeysel bir İslâm boyası, içte başka bir din.
Bir kısmının iki dini yok ama onlar “benzetilmişlerdir”. Beyazların ana prensiplerinden biri “Benzeme, benzet”tir.
Kimlere benzemeyecekler? Müslümanlara, Türklere... Onları kendilerine benzeteceklerdir. Bunda da bir dereceye kadar başarılı olmuşlardır.
İçki satan bir market. Ramazan dolayısıyla, dindar bir muhit olan Fatih’teki şubesindeki içki reyonunu perdelemiş... Beyazlar feryad ederler, “İşte mahalle baskısı... Türkiye Malezya’ya dönüyor... Eyvah...” Bu adamlarda, dükkanını Ramazan’da kapatan Hıristiyan meyhaneci kadar vicdan ve insaf yok.
İnsanlarda haya (utanma) denilen bir haslet vardır. Medenî, olgun, ince, kibar insanlar haya sahibi olur.
İnsan günah işleyebilir. Günahsız insan var mı? Hayalı kişi açıkta günah işlemez. Fark buradadır.
Bizim bir kısım Beyazlarda maalesef haya duygusu yok. Müslüman oruç tutar, onlar rahatsız olur; Müslüman namaz kılan, onlar öfkelenir; Müslüman başını örter, onlar köpürür... Be adamlar, size ne! Siz yatmadan önce Şema Yisrael duasını okuyorsanız biz size kızar mıyız?
Türkiye Malezya gibi olursa bunun size ne zararı olur?
Keşke biz de Malezya gibi zengin, huzurlu, sosyal barışa, toplumsal mutabakata, içtimaî mukaveleye sahip bir ülke olabilsek.
Malezya’nın nüfusu bizden az ama ihracatı bizden çok.
Orada fert başına düşen gelir, bizden bir buçuk misli fazla.
Malezya’da PKK yok.
Orada Müslümanların İslâm okulları, Çinlilerin Çin okulları, Hintlilerin Hint okulları var. Herkes kendi kimliğine, kültürüne, lisanına bağlı. Bizdeki kadar suç yok.
Bir düzen kurmuşlar, iç barışı pekiştirmişler, geçimleri iyi... Bunun neresi kötü?
Malezya’da aksaklıklar, olumsuzluklar yok mudur? Elbette vardır. Lakin Türkiye ile karşılaştırılınca onlarınki ehvendir (Daha az, daha hafiftir).
Hem Türbana izin verilince Türkiye Malezya’ya benzemez, İngiltere’ye benzer. İngiltere’de 4-5 milyon Müslüman yaşıyor. Okullarda 7 yaşındaki küçük Müslüman kızların bile başörtüsü takmalarına izin veriliyor. Üniversitelere hiç karışan yok, Müslüman bir öğrenci sarıkla veya kavukla gitse karışan görüşen olmaz.
Peki siz nasıl bir Türkiye istiyorsunuz? Stalin rejimli, Mao rejimli, Enver Xoca veya Pol Pot rejimli bir ülke mi?
Bırakın hürriyet olsun, bırakın huzur olsun, bırakın toplumsal barış ve mutabakat olsun. Bundan kime zarar gelir?
Başını örtmek, İslâmî serpuş giymek gericilikmiş, çağ dışılıkmış. Bırakın bu köhne lafları. Hangi devirdeyiz. Sizin kafa saatleriniz 1930’larda durmuş.
Şu 2007 yılında hâlâ başörtüsü konusunda çekişip tepişmek bizim yüz karamızdır. Bunun baş sorumlusu siz Beyazlarsınız. Kim koymuş bu adı size? Aslında Kara’lar demek gerek.
Küçük Haberler
ERDEK sahillerinde deniz 100 metre kadar çekilmiş, kıyıda küçük kum adacıkları belirmiş, eskiden yüzülen yerlerde şimdi geziliyormuş... Bundan önceki büyük zelzeleden önce de böyle hadiseler görülmüştü... Biz şimdi çok uzaklardayız, Malezya sahillerinde başörtüsü tartışmaları yapıyoruz.
Geçtiğimiz yaz mevsimindeki kuraklık yüzünden, başta buğday olmak üzere gıda maddeleri üretiminde büyük azalmalar olmuş. Bunun neticesinde fiyatlar çok artar mı, kıtlık olur mu?
Sıcak aylarda hayli orman yangını oldu. Bunların kasıtlı olarak çıkarıldığına dair büyük şüpheler vardı. Bir yerde, güvenlik kameraları, kundakçının ormanı nasıl yaktığını tesbit etti. Niçin yakmıştır? Rantçılar herifi kiralamışlar ve ormanı ateşe verdirtmişlerdir. Niçin? Yanan yerleri yapılaşmaya açacaklar ve çok paralar kazanacaklar... Bu alçaklar rant için, haram kazanç için bütün Türkiye’yi yakmaya hazırdır.
Sabık Cumhurbaşkanı ormanların yapılaşmaya açılmasını kabul etmiyor, bu konudaki kanunları imzalamıyordu. Bakalım sayın Abdullah Gül ne yapacak? İmzalayacak mı, imzalamayacak mı? :
Okullardaki uyuşturucu ticareti yaz tatili dolayısıyla durmuştu. Artık okullar açıldı ve bu çok kârlı ticaret yine başladı... Hayırsız ticaretler olsun!..
İstanbul’daki Ramazan etkinlikleri ve şenlikleri panayırlarından birini gezdim. Dönerciler, kokoreççiler, macuncular, börekçiler, çaycılar, tatlıcılar... Ahali oluk oluk akıyor. Gecenin ilerlemiş saatlerinde çarşaflı bir kadın insan seli içinde bir çocuk arabasını yürütmeye çalışıyor. İçinde altı aylık bir bebek uyuyor. Tesettürlü bir bayan, çocuklara mahsus macun almış herkesin ortasında yalıyor. Başka biri hem yürüyor, hem dönerli yarım ekmeğini hart hart yiyor. Bir mahşer ki sormayın. Hoş geldin ey Ramazan!..
Dikkat ettim, Ramazan çarşısında geleneksel Türk el sanatı ürünü satan bir tek dükkan yoktu. Kokoreç varken sanata kim rağbet eder?
Bir yerde, Belediye’den Ramazan dükkanlarını “birileri” 12 bin liradan almışlar, esnafa 18 bin liradan devr etmişler. On dükkan alsa, hiç zahmetsiz 60 bin lira kazandı. Ar yılı değil kâr yılı... Arsızlar!..
UNESCO, Haliç’teki Fener ve Balat taraflarının temizlenip restore edilmesi için 300 küsur milyon Euro verecekmiş. Birileri kolları sıvamışlar, hemen harekete geçmişler. Bu işte de büyük rant hesapları dönüyormuş. Fazla yazamam...
İstanbul’da 2,5 milyon motorlu vasıta varmış. Şehrin batmasına az kaldı. Bu rakam 3,5 milyon olduğu zaman koroner damarlar tıkanacak ve hayat felç olacaktır. Zaten bu işin başka çaresi de yoktur. Hayat felç olacak, halkın bir kısmı delirecek, sosyal patlamalar meydana gelecek ve belki çareler ve çözümler aranıp bulunacaktır. İstanbul’un motorlu taşıtlarının 3,5 milyona çıktığı zaman bu şehirde olmayı istemem.
Genç bir kadın iki erkekle birlikte oluyormuş. Hamile kalmış, geniş elbiseler giyerek bunu ailesinden gizlemiş. Doğurmuş, birkaç gün sonra bebeği çiğneyerek öldürmüş. Yakalanmış, tutuklanmış. Şimdi avukatı harıl harıl onu tahliye ettirmek ve aklamak için çalışıyormuş...
Budist bir Japon Türkolog, Müslüman olmadığı halde oruç tutuyor, namaz kılıyor ve bunlardan büyük haz alıyor, huzur kazanıyormuş... Bizdeki birtakım kafa kağıdı sözde Müslümanlar ise oruç ve namazdan nefret ediyor.

3 yorum:

Ayşe dedi ki...

Öncelikle hoşgeldin mislina..özlettin bea kardeşimm;)

Yazında da haklı olarak isyanlarda(yız)sın.Düzeni öyle bir kurmuşlar ki,insanı kıldığı namazdan,tuttuğu oruçtan hatta başına örttüğü bez parçasından bile eksikli etmeye zorluyor ve başarılı oluyorlar..Binlercesi işinden atılma korkusu ile istediği halde başını örtemiyor..(Bir o kadarı da başı örtülü olduğundan iş bulamıyor;)Gündüz vakti namazlarını ortalık yerde kılamıyor..Düzen bu deyip, katlanan da var,korkudan sesini çıkaramayan da..Sesini çıkaranlar da (söylerken anlamını tam bilmedikleri) Şeriatci damgasını yiyiveriyorlar..Düzen bozucular,çağın gerisinde kalmış örümcek kafalılar...Açın k..nızı başınızı biraz bizim gibi MODERNNN olun:ppAVRUPALI olunn:p
Hesap gününü, cehennemi sonra bi ara düşünürsünüz:S(mümkünse yatağa düşünce.. orda bize pek zararınız dokunmaz..işimize ket koyamazsınız)

"Sen dur bakalim, elbet bizim de günümüz gelecek"

Gün olur devran doner..... Sonun da Cenab-ı Hakk'ın dediği olur..

Adsız dedi ki...

çok güzel yazmışsın sağolasın

daktilosesi dedi ki...

Mehmet Sevket Eygiyi çok beğenerek okuurum. Bu güzel paylaşım için çok teşekkür ederim.

Carpıtılmış bir medyanın cereyanında kalan bir milletiz!
Ya da gerçeklerin, dönen dolapların, oyunan oyunların farkında olduğumuzu düşünür ama yinede sesimizi çıkarmayız.
Işte bu hastalıklardan kurtulmadıkça bir adım ilerleyemeyiz.

Selametle..

http://daktilosesi.blogspot.com/