22 Kasım 2006

Şu Nobel Maskaralıkları


Mesut Karaşahan 22.11.2006


Belki eski başbakanlardan müteveffa Bülent Ecevit’i ABD’nin eski dışişleri bakanlarından Henry Kissinger ile aynı fotoğraf karesinde görmem, belki de müstafi Dışişleri Bakanı Donald Rumsfeld’i dava etme girişimlerine tanık olmamız, gecikmiş bir Nobel yazısı yazmaya sevketti beni. Papa XVI. Benediktus’un ilginç işlerini Cuma gününe –inşaallah- bırakarak, bu yazımızda, Nobel ödülü adı altında sergilenen maskaralıklardan birine değinelim.
Rockefeller bursuyla Ecevit’in ABD’de Harvard Üniversitesi’nde Kissinger’den siyaset dersleri alması ne kadar düşündürücü ise, Kissinger’in 1973’te Nobel Barış Ödülü’ne layık görülmesi de o kadar mânidar bir vakadır.
Orhan Pamuk dolayısıyla Nobel Edebiyat Ödülü’ne odaklandığımızdan olsa gerek, barış alanında verilen ve edebiyat ödüllerine nazaran çok daha büyük skandallara konu olan ödüller pek tartışılmadı. Nobel Barış Ödülü’nde yaşanan skandalların sebebi, diğer Nobel ödülleri İsveç’te verilirken, bunun Norveç’te (Norveç Parlamentosu’nun atadığı Nobel Komitesi’nce) verilmesi değildir kuşkusuz; fakat “barış” kavramı ve düşüncesinin siyasal ve idolojik mülahazalara ve manipülasyona çok daha açık, ödülü veren otoritenin ideolojik duruşunu ifşa etmeye fizik, kimya veya tıp alanlarına göre çok daha elverişli olmasıdır.
Ayrıca Nobel Barış Ödülü, aniden gelişen olaylar üzerine, siyasal aktörlerin bazen sürpriz çıkışları neticesinde verilebildiği için de sözde “objektif” kriterlerden daha uzak kalabilmektedir. Edebiyat ve diğer alanlardaki ödüllerde, en azından kişinin geçmişte ortaya koyduğu çalışmalar, eserler ve birikim esas alınabilir veya ödülün zahiri gerekçesini oluşturabilir.
Nobel Barış Ödülü, tarihinde pekçok kez düpedüz haksız ve tarafgir değerlendirmelere konu oldu; insan vicdanını yaralayan ilkesizliklere alet edildi ve prestij kaybına uğradı. Kimi zaman Batılı güçlerin iktidarda tuttuğu bir diktatör (Enver Sedat) ve Siyonist teröristler güruhunun elebaşlarından biri (Menahem Begin) bu ödüle layık görüldü; kimi zaman da Henry Kissinger gibi realpolitik’in, Makyavelist siyasetin acımasız ve ahlâksız ve bir o kadar da ustalaşmış tatbikçisine verildi. Ödül, karanlık bir geçmişe sahip siyasal aktörlerin “kanlı kariyer”leri üzerine ipek bir şal gibi örtüldü.
Kissinger, Nobel Barış Ödülü’ne 1973 yılında Vienam’da ateşkes sağlanması dolayısıyla ve ateşkes görüşmelerinde Demokratik Vietnam Cumhuriyetini temsil eden Le Duc Tho ile birlikte/ortaklaşa layık görülmüştü. Tho, barış henüz sağlanmadığı gerekçesiyle ödülü almayı reddetti. Gerçekten de Vietnam Savaşı, Kuzey’in kesin bir zafer kazandığı, yani ABD ve yerli işbirlikçilerinin kesin bir hezimete uğratıldığı tarih olan 30 Nisan1975’e kadar devam edecekti. Fakat ödülü traji-komik bir vakaya dönüştüren asıl şey Kissinger’ın Vietnam’da ve dünyanın hemen her köşesinde insanlığa felaketler getiren politikaların mimarlarından biri oluşuydu. Kissinger Vietnam’da barışı sağlamak için çaba sarfetmemiş, bilakis (henüz Nixon yönetiminin ulusal güvenlik danışmanı iken) 1972 seçimlerini olumsuz etkileyeceği düşüncesiyle ABD Başkanı’nın herhangi bir barış anlaşması yapmasına karşı çıkmıştı.
Kissinger sadece Hindiçin’deki kirli savaşın, sivil katliamlarının, kimyasal silah kullanımıyla gelen feci ölüm ve yaralanmalar, yıllar boyu devam eden sakat doğumlar ve çevre kirliliğinin müsebbiplerinden değildi; Latin Amerika’daki ABD yanlısı diktatörlerin Beyaz Saray’daki hâmisiydi aynı zamanda.
1973 yılı içinde, yani Kissinger’e Nobel Barış Ödülü verilirken, onun başlıca meşguliyetlerinden biri, Şili’nin seçilmiş Devlet Başkanı Salvador Allende’nin askeri darbeyle devrilip yerine tüm zamanların en cani diktatörlerinden biri olan General Augusto Pinochet’nin getirilmesiydi. 11 Eylül 1973’te gerçekleşen, Allende’nin ölümü ve Pinochet’in iktidara gelmesiyle sonuçlanan askeri darbe öncesine rastlayan yıllarda Şili halkını isyana kışkırtmak için her yol denenmiş, ekonomik ablukayla halk aç ve yoksul bırakılmış, CIA organizasyonu terörist eylemler ve sabotajlarla karışıklıklar çıkarılmıştı.
Kissinger, ödül törenine takaddüm eden günlerde, “Meseleler, Şili’li seçmenlerin kendi başlarına verecekleri karara bırakılamayacak kadar önemlidir”diye beyanatlar vermekte beis görmüyordu. Bunu derken kastettiği şey, sosyalist Allende’nin, ülke kaynaklarını Amerikan sömürüsüne kapatma politikası ve bunu gerçekleştirme yönünde atılan etkili adımlardı.
Nobel Barış Ödülü’nü aldıktan sonra Kissinger’ın Latin Amerika üzerindeki kirli oyunları hız kesmeden devam etti. Sonradan sık sık yargılanması talepleri için gerekçe oluşturacak olan Akbaba Operasyonu çerçevesinde bu kıtada işlenen siyasal cinayetlerde, gözaltında kayıp ve işkence vakalarında payı büyüktü.
Nobel Barış Ödülü, Pinochet’nin askeri darbesinden üç ay sonra, 10 Aralık’ta kendisine takdim edilecekti, fakat protesto eylemlerinden çekindiği için ödülü almaya gidemedi; yerine ABD Büyükelçisi’ni gönderdi.
2001 yılı içinde Şili’li insan hakları avukatları, Şili ordusunun öldürülen Genelkurmay Başkanı Rene Schneider’in ailesi, Arjantinli yargıç Rodolfo Canicoba, Şili’li yargıç Juan Guzman ve Fransız yargıç Roger Le Loire, Kissinger’i sorgulama ve dava etme girişiminde bulundular. Almanya doğumlu Yahudi bürokrat, bu son girişimden Paris’te kaldığı otelden (ve Paris’ten) gece yarısı kaçarak kurtuldu. Dünya üzerine yayılmış suç ortaklarından Pinochet gibi, bir türlü mahkeme önüne çıkarılamadı.
Bugün Rumsfeld de, kuvvetle muhtemeldir ki, yargıdan muaf kalacak.
Ve belki bir gün Irak’ta ateşkesi sağlayan adam olup Nobel Barış Ödülü’ne layık görülecek.Neden olmasın?

1 yorum:

cenkunal dedi ki...

Ciddi konulara ve üstelik uzunsa bir de,yorum yazanlar az oluyor.