03 Ekim 2006

İstanbul Mavi Kırpar Gözlerini

Çınaraltı etkinliklerininin ilk konusu İstanbul'du.Ve ben ne yazıkki vakitsizlikten istediğim yazıyı yazamadım.Onun yerine İstanbul hakkında yeni okuduğum Mustafa Armağan'ın İstanbul Mavi Kırpar Gözlerini isimli kitabından bahsetmek ve içerisindeki bir bölümde anlatılan Yalıların ve Sarayların hikayelerini özetlemek istiyorum.Kitap genel itibarıyla çok güzel ve akıcı.İçeriğinde İstanbul hakkında tarihi, sosyolojik ve aydınlatıcı yazılar var.

Kitapta Yalılar ve Saraylar resimleriyle birlikte aydınlatıcı bir şekilde anlatılmış Mustafa Armağan tarafından.Ben sadece bir kaç tanesini özetleyerek buraya yazıyorum.

İstanbulun Geçmişine Açılan 12 Göz


Boğaz’daki En Yaşlı Osmanlı
Amcazade Yalısı

En eski ahşap dostu 307 yaşındadır.İlgisizlik ve bakımsızlığa rağmen bugünlere kadar gelmiştir.1699’da yapıldığını Nazım adlı divan şairinin düştüğü tarih beytinden öğreniriz.Amcazade Hüseyin Paşa, 17.yüzyılın ünlü Köprülüler sülalesinden olup devlet işlerinde şiddetli tedbirleriyle tanınan Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa’nın yeğeni ,yine aynı sülaleden Sadrazam Fazıl Ahmed Paşa’nın da amcasının oğludur.Yalıyı yaptırdıktan 3 yıl sonra ölmüş ve Saraçhane’de kendi adıyla anılan külliyesine gömülmüştür.Benzerine az rastlananbir ilgisizlik yalının kaderi olmuştur.93 harbi sırasında Rumeli göçmenleri binaya yerleştirilmiş ve onların hor kullanımından dolayı epeyce tahrip olduğu, yıkıldı ve hatta yangın tehlikesi geçirdiği söylenir.Piyer Loti İstanbul’a geldiğinde Boğaziçi yalılarını kurtarın özelliklede Amcazade yalısını dediysede aldırış eden olmamıştır.Kanlıca körfezinden vapurla geçerkenaltından akan sularınderinlerde sakladığı hatıralara dalmış300 küsür yaşında bir ihtiyar görürseniz, bilin ki o, Amcazade yalısının son ve güzide parçasıdır.Selamlamayı unutmayın!

Çiçekler Eğlenceler ve Acılar Evi
Aynalı Kavak Kasrı

Kasımpaşa’da Haliç sahilinin en büyük sahil sarayı olan Tersane Sarayı’nın arazisindeki Aynalıkavak Kasrı,Osmanlı hanedanın İstanbul’da dördüncü büyük sarayıdır.İsmini .1718’de Venedik Cumhuriyeti ile yapılan Pasarofça Antlaşmasını müteakip padişaha gönderilen çeşitli boy ve büyüklükteki aynalardan almıştır.Haluk Şehsuvaroğlu bu ilginç olayı şöyle aktarır; “3.Ahmed’de bu aynaları Tersane Sarayı’nın muhtelif dairelerine koydurtmuş “kavak kadar uzun endam(boy) aynaları “ dillere düşüp “aynaları kavak sarayı” günlük sohbet ağzında “Aynalıkavak Sarayı” diye kısaltılmış ve Tersane Sarayına alem olarak kalmıştı.”
Evliya Çelebi’ye bakılacak olursa bu sarayın kökeni Fatih Sultan Mehmet zamanına dayanmaktadır.Fetihten sonra ilk olarak otağını bu sarayın bahçesine. Yani tersane bahçesine kuran Fatih gazilere ganimeti burada bölüştürürmüş.Bu bahçe kefere arasında da krallara mahsus bir bağ imiş.
Aynalıkavak Kasrı’nın başından çeşitli yangınlar geçmişi defalarca yıkılıp yeniden yapılmış tamirler görmüş zaman zaman.Güldüğü demlerde olmuş, ağladığı, hüzünlendiği günlerde.
Mesela Sultan İbrahim’in doğumuna şahitlik etmiş; Hüzünlü yıllara da tanıklık emiştir.18.yüzyılda Rusya ve Avusturya başta olmak üzere Osmanlı Devleti’nin birkaç cephede sınırlarını korumak üzere canla başla mücadele verdiği yıllara…
Pek çok parçası yıkılmış olsa bile Enderunlu Fazıl’ın kasrı öven şiiri yazması güzelliklerinin edebiyen kaybolmayacağını bilmesindendir.

İstanbul’da Bir Irak Hazinesi
Bağdat Köşkü


Topkapı Sarayı, aslında sadece bir saray değil bir şehir gibidir de.Harem kadar mutfağıda köşkleri kadar mukaddes emanetleri ile de ilginç bir bütün teşkül eder.Avlulu bir binalar dizisi olan Topkapı Sarayının dördüncü avlusunda yer alan Bağdat Köşkü, 4.Murat tarafından geri almak için çıktığı Bağdat seferinin hatırasına yapılmıştır.Bağdat Köşkü, Topkapı Sarayı bina manzumesinin en güzel ve ilk şekli bozulmadan günümüze kadar gelebilmiş bir parçası olup Türk köşk mimarisinin şaheserlerindendir.

Bağdat Köşkünde 360 kadar çok nadir yazma kitaptan oluşan bir de kütüphane mevcuttu.Sonradan bu kitaplar saray bünyesinde oluşturulan kütüphaneye devredilmiştir.

Semavi Eyice Hoca kök hakkında şöyle der:

Klasik devri Türk yapı sanatının olduğu kadar süsleme sanatlarının da en muhteşem eserlerinden oluşan Bağdat Köşkü, eski Türk yapı geleneklerinin değişik bir uygulamasıdır.

İstanbul’a Mısırdan Gelen Hediye
Beykoz Kasrı


Artık 19.yüzyılın ortalarındayız. Ahşaba tutkun Boğaziçi ilk defa alışık olmadığı bir kâgir kasırla karşılaşıyor. Mısır valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa isyan etmiş ve yarı bağımsız bir devlet olan Mısır’ın başına geçmiştir. Üstelikte Osmanlı devletine kafa tutarak ordusuyla Kütahya önlerine kadar ilerlemiştir. Yeniçeri ocağını topa tutarak yok etmiş ve onun yerine de doğru dürüst savaşacak bir ordu kuramamış olan 2.Mahmud bu saldırıyı mevcut kuvvetiyle durduramayacağını anlayınca Rus ordusundan yardım istemiştir. Rus donanmasıboğazın kuzey girişine kadar gelmiş ve burada Hünkâr İskelesi antlaşması imzalanmıştır iki devlet arasında. Amaç Kavalalı’ya gözdağı vermektir.

Kavalalı Mehmed Ali paşa pişmanlık duyarak İstanbul’a kadar gelmiş ve özür beyanında bir kasır yaptırarak padişaha hediye etmek istemiştir. İşte Beykoz kasrının yapılış gerekçesi budur.

Kasrın mekân düzenlemesi, gecelemek için yaptırılmadığını göstermektedir. Daha çok padişahların “tenezzüh”lerinde uğrayıp dinlenmeleri maksadıyla yaptırılmışa benzemektedir, çünkü mutfağı banyosu hatta tuvaleti bile yoktur.

Kasrın gönül çelici tarafı içinde yer aldığı 200 dönümlük büyük ve gayet güzel bir koruluktur ki, burada manolya, çam ve ıhlamur ağaçlarının olduğunu biliyoruz.

Bugün kasır Çocuk Hastalıkları Hastanesi olarak kullanılmaktadır.

Bir Fatih Yadigârı
Çinili Köşk


İstanbul’da çinili köşk diye bilinen iki yapı vardır. Bunlardan daha geç dönemde yapılanı 4.Mehmet dönemi eseridir. Bu yapı1679–80 tarihinde yapılan şimdi yerinde yeller esen Beşiktaş Sarayının bir parçasıydı.Daha eski ve her şeye rağmen ayakta kalan asıl Çinili Köşk’ün Topkapı Sarayının dışında göründüğüne bakmayın.O aslında fatih tarafından sarayın bir parçası olarak yaptırılmıştır.Eser bugün Çinili Köşk müzesi olarak hizmet vermektedir.Selçuklu, İznik, Haliç ve Kütahya işi çinileri burada bir arada görmek mümkündür.

Boğaz’ın İtalyan Soylusu
Hidiv Kasrı


Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa’nın yaptırdığı Çubuklu Sarayı yada Çubuklu kasrı adıyla bilinir Hidiv Kasrı.1892’de henüz 45 yaşındayken aniden ölen babası Hidiv Tevfik Paşa’nın yerine geçerek genç yaşında Mısır’ın yönetimini eline alan Abbas Hilmi Paşa siyasi sebeplerden dolayı Mısır’da değil İstanbul’da oturmayı tercih etmiştir.

Önce çubuklu sahilindeki iki ahşap yalıyı satın alır.Bu havadar semte vurulmuş olmalıdır ki, evlerin arkasında ki bağ, bahçe, tarla türündeki arazileri peyderpey satın alarak bahçesini günden güne genişletmeyi başarır.Nihayet 1907’de Hidiv Kasrı’nı bir İtalyan mimara (Delfü Seminati) inşa ettirir.Burda 7 yıl geçiren Abbas Hilmi Paşa, 1914’ten itibaren trajik bir serüvenin içine çekilir.

Mısır Sarayı’nın bu biraz talihsiz ama ikbalperest ve maceraperest ruhlu mensubu Abbas Hilmi Paşa,tıpkı dedesi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın Beykoz’da yaptırdığı kasrı gibi, Boğaz içi silüetine silinmez damgası vuran bir eser armağan etmiştir.

Gizli Bir Hazine
Çürüksulu yada Muharrem Nuri Birgi Yalısı


Üsküdar Salacakta inşasıyla birlikte Osmanlı tarihinin derinliklerine dalacağımız bir bir başka nefis ve sağlıklı yalı ile karşı karşıyayız.Tırnakçızadelerden Çürüksulu Ahmet Paşa ailesine intikal eden yalı, 1910-1930 yılları arasında iki büyük onarım geçirmiştir.Yalının sonraki sahibi, büyük elçi Muhaerrem Nuri Birgidir.Yalının son resterasyonunu yapan mimar, Turgut Canseverdir.Yalnız mimar değil, aynı zamanda doktora sahibi bir sanat tarihçisi de olan Cansever, resterasyon sırasında yaptığı incelemelerde, yalının alt katında bazı erken Osmanlı yada Bizans tekniğiyle yapılmış duvar ve kalıntılara da rastlamıştır.Bunlara dayanarak yalının yerinde bazı Osmanlı veya geç Bizans dönemi binalarının bulunmuş olabileceğini belirmektedir kendisi.

Mustafa Armağanın kitabunda bu yalı ve saraylara ek olarak Kont Ostrorog yalısı, Özbekler Tekkesi, Sadullah Paşa Yalısı, Said Halim Paşa Yalısı ve Yılanlı Yalı anlatılmaktır.Kitaptan okuyabilirsiniz.Mutlaka okunması gereken bir kitap.Eğer hala bu kitaptan sizde yoksa alacaklar listenize ekleyin...

4 yorum:

cenkunal dedi ki...

İstanbul yazısı bekliyorduk etkinlikleriniz doğrultusunda ama bununla da idare edebiliriz şimdilik.
Ama bekliyoruz yazınızı yine de.
Kolay gelsin.

life dedi ki...

İstanbul yazım bu işte.İstanbul'la ilgili.İstanbuldaki yalı ve Sarayları anlatıyorum.....

Sizin yazınız ve desteğiniz nerde??????????

Güzellik Uykusu dedi ki...

İstanbul'la ilgili çok ilginç çalışmalar var. Akademik yönü olanlar var, seyahatnameler var. Hepsi İstanbul'un bir ucundan tutan eserler.

Yukarıda zikrettiğim eserlere İstiklal Caddesi'nde Büyükşehir Belediyesinin kitap satış bürosundan ulaşabilirsiniz. En son İstanbul ziyaretimde gittim ve öylece kalakaldım kitabevinde. Hayranlık bu olsa gerek. İşte İstanbul burada dedim kendi kendime. Kitap cenneti, İstanbul kitapları cenneti...

Çınaraltı Sohbetleri ile ilgili yazan bir kaç arkadaş oldu bildiğim kadarıyla... Birisi http://mihmanhane.blogspot.com/ Ben Mihman ablanın yazdıklarını çok beğendim. İstanbul'un bir başka güzelliğini Ramazan ayını İstanbul'la bütünleştirmiş.

life dedi ki...

Vaktim olduğunde bir gidip bakayımbahsettiğin yere.Teşekkür ederim.Katılanlar mail yolladılar hepsinden haberim var.Bugün hepsinin listesini yapacağım özet yaparak...

Katılanlara teşekkürlerimi iletyorum...