15 Ekim 2006

İman Üzerine...

Çınaratı Sohbetlerinin yeni konusu "İMAN".

İman inançtan farklı olarak kimi zaman azalır, kimi zaman artar.Ama inanç sabit kalır.Ya inanırsın ya inanmazsın.Fakat bazan gördüğün ibretli bir olay yada okuduğun ayeti kerime yada başka bir sebep insanın huşusunu artırıp iman seviyesinin yükselmesine neden olur.

Mai Yunus bu ayki konumuz için iman üzerine, imanımızı artırabilecek yazılar yazmamızı istedi.Yani bir insanın imanının artması için yazılabilecek ibretlik, felsefi, sosyolojik, tarihsel güncel, ilmi yazılar.Aklınıza gelebilecek huşumuzu artırmamıza yarayacak yazılar.Hepimiz ahiret bilinci içerisindeyiz ve bir müslüman olarak en önemli ve birincil meselemiz Allah için yaşamak ve onun rızasını kazanmayı başarabilmek.İşte bu sebeple iman bilincimizi artırabilmek için bu ayki konumuz imanın tanımından ziyade imanımızın artmasını sağlayacak yazılar...

3Kasımda yazılarınızı bloglarınızda yayınladıktan sonra maiyunus'un mail adresine atın.O da yazılan yazılar üzerine bir derleme yapsın.

Ayrıca konu seçmek için bana mail atıp tarih alıyorsunuz...

Yeni konumuz hayırlı olsun...

04 Ekim 2006

Çınaraltı Sohbetleri-İstanbul

Çınaraltı Sohbetleri etkinliğimizi az bir katılımla da olsa tamamlamış bulunmaktayız.İStanbul hakkında bakalım neler yazılmış:

Etkinliğe desteğini ilk günden veren ve tam desteğini İstanbulname yazısı ile esirgemeyen Güzellik Uykusu deneme tarzı yazısıyla bizi İstanbul ile yaşadığı iç dünyasında yolculuğa çıkarıyor ve zihnindeki İstanbul ile tanıştırıyor.İstanbul'un çekiciliği onun için varolup olmamakla ilişkilidir adeta."Ben ile benliğim arasındaki gizli özneydi. Hep kendimi kaybettiğim şehirdi. Varlıktan yokluğa dönüştüğüm"

Güzellik uykusu!Bu güzel yazını bizlerle paylaştığın ve iç dünyanda bir yolculuğa çıkardığın için çok teşekkür ederiz....

Blogunu her açışımda , durup durup bir kez daha baktığım, içinde yaşama hayalleri kurduğum başlık resmindeki Türk evinin sıcak bir karşılamasıyla misafir oluyoruz Mihman'ın imajiner konağına.Ve bize eski İstanbul'un ramazanlarının emsalsiz güzelliğini, huzurunu, bereketini, neşesini anlatıyor.Her paragrafı bizi o yaşanmış bitmiş ve sanki geri gelmeyecekmiş gibi görünen uhrevi günlerin ufkunda kaybolmaya götürüyor.Ah o eski İstanbul!Ah o eski ramazanlar...

Şimdi bırak diş kirası vermeyi evimize sokarmıyız acaba tanımadığımız insanları.Hırlı mı hırsız mı deriz.

Şimdiki çocuklara bırakın oruç satın alarak teşvik etmeyi oruç ne demek onu bile öğretmiyoruz.

Ve şimdiki mahyalar da teknolojiden nasibini aldı ve elektrik olmadan...

İçimiz burkularak Mihmanın konağından ayrılıyoruz.Ve Maiyunus'a konuk oluyoruz.Ve bizlere İstanbul'un kutlu fethini anlatıyor.Bilmediklerimizi öğreniyor yada zihnimizi tazeliyoruz.Ve İstanbul'un yeniden manen fethedilmesi için dualar ediyoruz.Ecdadımızla gurur duyuyoruz ve inşallah ceddimizie yakışır torunlar oluruz da iyi biliriz İstanbul'un kıymetini.

Güzellik Uykusu, Mihmanhane, Maiyunus katılımınız için tekrar tekrar teşekkür ederim ve bir daha ki etkinliğimizde görüşmek üzere herkesi Allah'a ısmarlıyorum.

Not:Bir sonraki etkinliğimizin konusunu nasipse yarın açıklayacağız....

03 Ekim 2006

İstanbul Mavi Kırpar Gözlerini

Çınaraltı etkinliklerininin ilk konusu İstanbul'du.Ve ben ne yazıkki vakitsizlikten istediğim yazıyı yazamadım.Onun yerine İstanbul hakkında yeni okuduğum Mustafa Armağan'ın İstanbul Mavi Kırpar Gözlerini isimli kitabından bahsetmek ve içerisindeki bir bölümde anlatılan Yalıların ve Sarayların hikayelerini özetlemek istiyorum.Kitap genel itibarıyla çok güzel ve akıcı.İçeriğinde İstanbul hakkında tarihi, sosyolojik ve aydınlatıcı yazılar var.

Kitapta Yalılar ve Saraylar resimleriyle birlikte aydınlatıcı bir şekilde anlatılmış Mustafa Armağan tarafından.Ben sadece bir kaç tanesini özetleyerek buraya yazıyorum.

İstanbulun Geçmişine Açılan 12 Göz


Boğaz’daki En Yaşlı Osmanlı
Amcazade Yalısı

En eski ahşap dostu 307 yaşındadır.İlgisizlik ve bakımsızlığa rağmen bugünlere kadar gelmiştir.1699’da yapıldığını Nazım adlı divan şairinin düştüğü tarih beytinden öğreniriz.Amcazade Hüseyin Paşa, 17.yüzyılın ünlü Köprülüler sülalesinden olup devlet işlerinde şiddetli tedbirleriyle tanınan Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa’nın yeğeni ,yine aynı sülaleden Sadrazam Fazıl Ahmed Paşa’nın da amcasının oğludur.Yalıyı yaptırdıktan 3 yıl sonra ölmüş ve Saraçhane’de kendi adıyla anılan külliyesine gömülmüştür.Benzerine az rastlananbir ilgisizlik yalının kaderi olmuştur.93 harbi sırasında Rumeli göçmenleri binaya yerleştirilmiş ve onların hor kullanımından dolayı epeyce tahrip olduğu, yıkıldı ve hatta yangın tehlikesi geçirdiği söylenir.Piyer Loti İstanbul’a geldiğinde Boğaziçi yalılarını kurtarın özelliklede Amcazade yalısını dediysede aldırış eden olmamıştır.Kanlıca körfezinden vapurla geçerkenaltından akan sularınderinlerde sakladığı hatıralara dalmış300 küsür yaşında bir ihtiyar görürseniz, bilin ki o, Amcazade yalısının son ve güzide parçasıdır.Selamlamayı unutmayın!

Çiçekler Eğlenceler ve Acılar Evi
Aynalı Kavak Kasrı

Kasımpaşa’da Haliç sahilinin en büyük sahil sarayı olan Tersane Sarayı’nın arazisindeki Aynalıkavak Kasrı,Osmanlı hanedanın İstanbul’da dördüncü büyük sarayıdır.İsmini .1718’de Venedik Cumhuriyeti ile yapılan Pasarofça Antlaşmasını müteakip padişaha gönderilen çeşitli boy ve büyüklükteki aynalardan almıştır.Haluk Şehsuvaroğlu bu ilginç olayı şöyle aktarır; “3.Ahmed’de bu aynaları Tersane Sarayı’nın muhtelif dairelerine koydurtmuş “kavak kadar uzun endam(boy) aynaları “ dillere düşüp “aynaları kavak sarayı” günlük sohbet ağzında “Aynalıkavak Sarayı” diye kısaltılmış ve Tersane Sarayına alem olarak kalmıştı.”
Evliya Çelebi’ye bakılacak olursa bu sarayın kökeni Fatih Sultan Mehmet zamanına dayanmaktadır.Fetihten sonra ilk olarak otağını bu sarayın bahçesine. Yani tersane bahçesine kuran Fatih gazilere ganimeti burada bölüştürürmüş.Bu bahçe kefere arasında da krallara mahsus bir bağ imiş.
Aynalıkavak Kasrı’nın başından çeşitli yangınlar geçmişi defalarca yıkılıp yeniden yapılmış tamirler görmüş zaman zaman.Güldüğü demlerde olmuş, ağladığı, hüzünlendiği günlerde.
Mesela Sultan İbrahim’in doğumuna şahitlik etmiş; Hüzünlü yıllara da tanıklık emiştir.18.yüzyılda Rusya ve Avusturya başta olmak üzere Osmanlı Devleti’nin birkaç cephede sınırlarını korumak üzere canla başla mücadele verdiği yıllara…
Pek çok parçası yıkılmış olsa bile Enderunlu Fazıl’ın kasrı öven şiiri yazması güzelliklerinin edebiyen kaybolmayacağını bilmesindendir.

İstanbul’da Bir Irak Hazinesi
Bağdat Köşkü


Topkapı Sarayı, aslında sadece bir saray değil bir şehir gibidir de.Harem kadar mutfağıda köşkleri kadar mukaddes emanetleri ile de ilginç bir bütün teşkül eder.Avlulu bir binalar dizisi olan Topkapı Sarayının dördüncü avlusunda yer alan Bağdat Köşkü, 4.Murat tarafından geri almak için çıktığı Bağdat seferinin hatırasına yapılmıştır.Bağdat Köşkü, Topkapı Sarayı bina manzumesinin en güzel ve ilk şekli bozulmadan günümüze kadar gelebilmiş bir parçası olup Türk köşk mimarisinin şaheserlerindendir.

Bağdat Köşkünde 360 kadar çok nadir yazma kitaptan oluşan bir de kütüphane mevcuttu.Sonradan bu kitaplar saray bünyesinde oluşturulan kütüphaneye devredilmiştir.

Semavi Eyice Hoca kök hakkında şöyle der:

Klasik devri Türk yapı sanatının olduğu kadar süsleme sanatlarının da en muhteşem eserlerinden oluşan Bağdat Köşkü, eski Türk yapı geleneklerinin değişik bir uygulamasıdır.

İstanbul’a Mısırdan Gelen Hediye
Beykoz Kasrı


Artık 19.yüzyılın ortalarındayız. Ahşaba tutkun Boğaziçi ilk defa alışık olmadığı bir kâgir kasırla karşılaşıyor. Mısır valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa isyan etmiş ve yarı bağımsız bir devlet olan Mısır’ın başına geçmiştir. Üstelikte Osmanlı devletine kafa tutarak ordusuyla Kütahya önlerine kadar ilerlemiştir. Yeniçeri ocağını topa tutarak yok etmiş ve onun yerine de doğru dürüst savaşacak bir ordu kuramamış olan 2.Mahmud bu saldırıyı mevcut kuvvetiyle durduramayacağını anlayınca Rus ordusundan yardım istemiştir. Rus donanmasıboğazın kuzey girişine kadar gelmiş ve burada Hünkâr İskelesi antlaşması imzalanmıştır iki devlet arasında. Amaç Kavalalı’ya gözdağı vermektir.

Kavalalı Mehmed Ali paşa pişmanlık duyarak İstanbul’a kadar gelmiş ve özür beyanında bir kasır yaptırarak padişaha hediye etmek istemiştir. İşte Beykoz kasrının yapılış gerekçesi budur.

Kasrın mekân düzenlemesi, gecelemek için yaptırılmadığını göstermektedir. Daha çok padişahların “tenezzüh”lerinde uğrayıp dinlenmeleri maksadıyla yaptırılmışa benzemektedir, çünkü mutfağı banyosu hatta tuvaleti bile yoktur.

Kasrın gönül çelici tarafı içinde yer aldığı 200 dönümlük büyük ve gayet güzel bir koruluktur ki, burada manolya, çam ve ıhlamur ağaçlarının olduğunu biliyoruz.

Bugün kasır Çocuk Hastalıkları Hastanesi olarak kullanılmaktadır.

Bir Fatih Yadigârı
Çinili Köşk


İstanbul’da çinili köşk diye bilinen iki yapı vardır. Bunlardan daha geç dönemde yapılanı 4.Mehmet dönemi eseridir. Bu yapı1679–80 tarihinde yapılan şimdi yerinde yeller esen Beşiktaş Sarayının bir parçasıydı.Daha eski ve her şeye rağmen ayakta kalan asıl Çinili Köşk’ün Topkapı Sarayının dışında göründüğüne bakmayın.O aslında fatih tarafından sarayın bir parçası olarak yaptırılmıştır.Eser bugün Çinili Köşk müzesi olarak hizmet vermektedir.Selçuklu, İznik, Haliç ve Kütahya işi çinileri burada bir arada görmek mümkündür.

Boğaz’ın İtalyan Soylusu
Hidiv Kasrı


Mısır Hidivi Abbas Hilmi Paşa’nın yaptırdığı Çubuklu Sarayı yada Çubuklu kasrı adıyla bilinir Hidiv Kasrı.1892’de henüz 45 yaşındayken aniden ölen babası Hidiv Tevfik Paşa’nın yerine geçerek genç yaşında Mısır’ın yönetimini eline alan Abbas Hilmi Paşa siyasi sebeplerden dolayı Mısır’da değil İstanbul’da oturmayı tercih etmiştir.

Önce çubuklu sahilindeki iki ahşap yalıyı satın alır.Bu havadar semte vurulmuş olmalıdır ki, evlerin arkasında ki bağ, bahçe, tarla türündeki arazileri peyderpey satın alarak bahçesini günden güne genişletmeyi başarır.Nihayet 1907’de Hidiv Kasrı’nı bir İtalyan mimara (Delfü Seminati) inşa ettirir.Burda 7 yıl geçiren Abbas Hilmi Paşa, 1914’ten itibaren trajik bir serüvenin içine çekilir.

Mısır Sarayı’nın bu biraz talihsiz ama ikbalperest ve maceraperest ruhlu mensubu Abbas Hilmi Paşa,tıpkı dedesi Kavalalı Mehmed Ali Paşa’nın Beykoz’da yaptırdığı kasrı gibi, Boğaz içi silüetine silinmez damgası vuran bir eser armağan etmiştir.

Gizli Bir Hazine
Çürüksulu yada Muharrem Nuri Birgi Yalısı


Üsküdar Salacakta inşasıyla birlikte Osmanlı tarihinin derinliklerine dalacağımız bir bir başka nefis ve sağlıklı yalı ile karşı karşıyayız.Tırnakçızadelerden Çürüksulu Ahmet Paşa ailesine intikal eden yalı, 1910-1930 yılları arasında iki büyük onarım geçirmiştir.Yalının sonraki sahibi, büyük elçi Muhaerrem Nuri Birgidir.Yalının son resterasyonunu yapan mimar, Turgut Canseverdir.Yalnız mimar değil, aynı zamanda doktora sahibi bir sanat tarihçisi de olan Cansever, resterasyon sırasında yaptığı incelemelerde, yalının alt katında bazı erken Osmanlı yada Bizans tekniğiyle yapılmış duvar ve kalıntılara da rastlamıştır.Bunlara dayanarak yalının yerinde bazı Osmanlı veya geç Bizans dönemi binalarının bulunmuş olabileceğini belirmektedir kendisi.

Mustafa Armağanın kitabunda bu yalı ve saraylara ek olarak Kont Ostrorog yalısı, Özbekler Tekkesi, Sadullah Paşa Yalısı, Said Halim Paşa Yalısı ve Yılanlı Yalı anlatılmaktır.Kitaptan okuyabilirsiniz.Mutlaka okunması gereken bir kitap.Eğer hala bu kitaptan sizde yoksa alacaklar listenize ekleyin...

02 Ekim 2006

Duyuru!!!

Çınaraltı Sohbetleri etkinliğimiz yarın (yani 3Ekimde) başlamaktadır.Etkinliğimize katılacak olan blogcuların yazılarını 3 Ekim'de kendi bloglarında yayınladıktan sonra bana mail olarak atmaları gerekmektedir. Konumuz İstanbul.

İstanbul'u konu alarak ona dair ne varsa istediğiniz tarzda bir yazı yayınlayın.Yazı kalitenizi mümkün olduğunca yüksek tutmaya ve baştan savma yazılar yazmamaya gayret edin:) Etkinliğin diğer bir amacı hepimizi araştırmaya sevketmektir.Bilmediğiniz bir konu olabilir.Araştırıp öğrenmeniz kısa vade de sizin uzun vade de toplumun yararına.Bilmiyorum bu konuyu geçiyorum demek Müslüman Türk'e yakışmaz...Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıptır...

Konuyu seçen ben olduğum için 4 Ekimde yazılarınızdan özet geçerek blogumda bahsedeceğim.Konu almak için bana mail atın bende sizi sıraya yerleştireyim...