30 Mart 2006

Etamin Seccade 3




Onu geçik etamin seccade işledim.İşte onlardan birisi daha.Bilinen bir örnek.Benden örneğini alıp çifter çifter işleyenler bile var:)Bu seccadeyi işlerken 13 yaşlarındaydım sanırım.Rengi siyah olduğu için bayıla bayıla işlemiştim:)Bsşıma ağrılar girmişti.Örnek isteyenler yüzünden de biraz geç bitti,ben henüz bitirmeden seccademi örnek almak üzere götürdükleri için.İşledikten sonra daha önceki beyaz ve krem rengi seccadelerim gibi kapitone yaptırmaya verdik.O yüzden içi süngerli ve üzerinde kapitone dikişleri var.

24 Mart 2006

Polimer Kil Kolyelerim 2


Bu kolyeleride geçen sene daha önce de dediğim gibi polimer kili ilk keşfettiğim zaman yapmıştım.Fotoğraf makinasının sağı solu belli olmuyor.Biraz bulanık çıkmışlar.Bir daha çekeyim dedim, bu sefer makina çalışmadı.Artık böyle idare edeceğiz:(

22 Mart 2006

Zavallı Ulusçuluk


...
Bu ulusçuluk mikrobu.
Ya bugün bir galat olarak bilinen "milliyetçilik" adıyla pazarlanan şovenizm?

Türk ulusçuluğu, garip gelecek ama, hep ırken Türk olmayanların eliyle palazlanmıştır.Türk ulusçuluğunun babaları Yahudi Mozi Cohen,Leon Cahun ve Mozi'in öğrencisi Diyarbakır Zaza'larından Ziya gökalptir.

Ulusçuluğun namusuna bakın ki, Moiz Cohen, Leon Cahun gibi Yahudi'ler Türkçe konuştuğu için "kardeş" olurken ,Türkçe bilmediği halde Plevne'de ve Balkanlarda şehit düşen Araplardan müteşekkil Filistin ve Suriye taburları "düşman" ilan edilecekti.

Moiz'in sadık öğrencisi Zaza Ziya Gökalp önce "Kürtçülüğün Esasları" adlı bir eser kaleme alacak kadar Kürt ırkçısı iken (Bu eser Ziya Gökalp'in el yazısıyla Sinop Rıza Nur kütüphanesinde muhafaza edilmektedir.) sonradan çark ederek Yahudi hocası tarafından Türk ırkçılığına terfi eder.Bu kez de "Türkçülüğün Esasları"nı yani "amentüsünü" yazacaktır.

Türk milliyetçiliğinin baş ideologlarından ırken Gürcü olan Nihal Atsız'ın baştan sona küfür olan şu cümlelerini okuduğumuzda Türk milliyetçiliğinin ideolojik temellerini anlarsınız:

"... Kur'an Muhammed'in talimatıdır.Kur'an'daki yeminler Muhammed'in gönlünden ve beyninden doğmuştur.Kumar,içki ve her türlü fuhşiyatla yozlaşmış,karılarını değiştiren ve kız çocuklarını gömecek kadar vahşet gösteren bir toplumda Muhammed'in başka türlü davranmasına imkan yoktu.Onlara korkunç cehennem azapları gösterecek ve dünyada doğrulukla yaşayanlara da öte alemde köşkler,kevserler,güzel huri kızları vaat edecekti."(Ötüken Dergisi,Kasım/70,S.11)

Ulusçuluğun namusunu,Türk olmayanların Türkçülük yapmasından çıkartabilirsiniz.

Ya Arapçılar?Yüzyılımızın en ünlü Arap ulusçusu Kevakibi ve Mişel Aflak'tır.Birincisi Türk asıllı, ikinciside Hristiyandır.

İnsan bu mide bulandırıcı gerçekleri bilince şöyle demeden edemiyor:

Vah, zavallı Ulusçuluk!


Not1:Bu yazıyı Mustafa İslamoğlu'nun DAĞARCIK isimli 92-94 yılları arasında Vakit ve Selam gazetelerindeki yazılarından bir kısmının gözden geçirilmesiyle oluşan kitabından alıntıladım.3,5 sayfalık yazının son 1,5 sayfasını buraya yazdım. Ayrıca bu kitabıda mutlaka okumanızı öneririm.

Not2:Yazıda geçen Kürtçülüğün Esasları kitabı İslamoğlu'nun bir başka yazısından öğrendiğime göre yanlış hatırlamıyorsam 12 Eylül 1980 yılı civarında adı geçen kütüphaneden yokedilmiş.

20 Mart 2006

Sızı...

"Uygarlığın ilerlemediğini söyleyemezsiniz.Her savaşta sizi yeni bir yöntemle öldürüyorlar."
[Will Rogers]

18 Mart 2006

Çanakkale Savaşları ve Gezi Rehberi



Günün anlam ve önemine uygun olarak sizlerle Çanakkale savaşıyla ilgili bir kitap daha paylaşmak istedim.Geçen sene yayınlanan bu kitap epey bir baskı yaptı ve çok satanlar arasında oldu.Mutlaka duymuşsunuzdur.Talha Uğurluel'in yazdığı Çanakkale Savaşları ve Gezi Rehberi içerik olarak görsel unsurlarla birleşmiş.Yani bol resimli ve ilave olarak kitabın içinden bir Çanakkale haritası çıkıyor.

Daha önceki yazımda da söylediğim gibi Allah korusun yeni bir Çanakkale savaşı olursa ben kazanmak konusunda umutsuzum.Çünkü müslümanlara yönelik yasakların olduğu ,nerdeyse Allah demenin bile ayıp sayıldığı bir devirde yaşıyoruz.

İnşallah tez zamanda imanın kadrini, kıymetini anlar,ona sahip çıkar ve eskisinden daha da iyi bir Çanakkale ruhuna sahip oluruz.

16 Mart 2006

Dünyaya geldik bir kere ama...


Bir şarkı var, bilirsiniz."Sev Kardeşim" diye.

"Dünyaya geldik bir kere ...Bir daha gelecek değiliz...Öyleyse yaşamaya,hayatın tadını çıkarmaya bak...Ye, iç, gül, oyna!" şeklinde...

Evet,bugün saf zihinlere aşılanan hayat felsefesi bu!Zavallı nesiller bu kabil felsefe ile yaratılış gayesini düşünmekten,insanlık kulluk vazifelerini hatırlamak, yahut araştırmaktan uzaklaştırılmakta, her ciddi mesele ve mevzuda diline pelesenk ettiği bir "boş ver!" ile mesuliyetsiz bir nemelazımcı, gayesiz bir avare olarak yetişmekte.Gençliğimizin bu gayesiz başıboş hali ne zamana kadar devam edecek, bilinmez.Beklenen o silkiniş, o uyanış, o ayrılış ne zaman tahakkuk edecek ve katledilen maneviyatlarının, kalplerinden sökülüp çalınan imanlarının,harcanan, boşa giden,kaybedilen kıymetli zamanlarının, bozulan,dejenere edilen ahlak ve karakterlerinin hesabını ilim, ahlak, namus ve maneviyat kasaplarından ne zaman sorup aldatılmışlığının intikamını ne zaman alacak kimbilir?

İnsan hayatının en güzel, en tatlı , en heyecanlı,en ateşli en faideli ve en verimli çağı gençliktir.
...
Aslında gençlik devri, çeşitli tehlikeli geçitlerle kaplı bulunduğu, en kritik en önemli devresidir. Bu devre içinde yalnız bir mevsimin değil, ayrı ayrı dört mevsiminde hüküm sürdüğünü görürüz.O, sırasında latif, duru, iç açıcı bir bahar gibidir.Sırasında hararetiyle etrafını yakan sıcak bir yazı andırır.Zaman olur ki, o genç ruh,yaprakları sararıp dökülmüş kuru ve çıplak ağaçlarıyla,elemli bir manzara arzeden sarı, ölgün bir sonbaharın hüznü içine gömülüverir birden...Bir de bakarsınız ki,duru ve sessiz bir kış değil;yine bir anda ,fırtına, kasırga ve boralarıyla etrafı kasıp kavuran nice han, hanuman ve ocakları yıkan, yerle bir eden,nice nice insanların insafsızca canına kıyan, kudurmuş selleriyle koca koca memleketleri basıp , herşeyi yerle yeksan eden şiddetli, dehşetli ve korkunç bir kış mevsiminin halet-i ruhiyesi içinde coşar,taşar,azar,vurur, kırar ve bunlardan -ama isteyerek,ama istemeyerek- bir nevi sadist bir zevk de duyar üstelik.
...

Memleketimizde iman ve ahlak kıyımı için seferber olmuş din ve maneviyat düşmanları, gençliğin psikolojik yapısını,taşımak için yer arayan heyecanlı karakterini, ne tarafa çekersen o tarafa meyyal olan hususiyetini, telkinata müsait yaratılışını pek güzel bildikleri için değil mi ki, böylesine başıboş gayesiz bir nesil yetiştirmekte bu kadar çabuk ve büyük bir kolaylıkla muvaffak olabildirler.
...

Bu güne kadar "Dünyaya geldik bir kere..Ye, iç, gül, oyna!" şeklinde ki felsefe ile hayvanların yaşayışından farksız bir havaiyat alemine sürükleyen seslerle doldurulmuş kulaklarımızı, bundan böyle her iki dünyanızı düşünen ebedi saadetiniz için olan şu samimi sözlerime verelim.

Yazıyı değerli yazar Şule Yüksel Şenler hanımefendinin Gençliğin Izdırabı kitabından özetleyip alıntıladım.

Resim ise bu cd'den.

15 Mart 2006

Kadınlar Günü Saçmalığı

Geç gelen bir yazı oldu ancak yazmadan edemeyeceğim.

Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1800'lü yıllarda bir tekstil fabrikasında daha iyi çalışma koşulları için greve giden kadın işçilerin fabrikaya kilitlenmesi, arkasından da çıkan yangında fabrika önünde kurulan barikatlardan kaçamayarak ölmeleriyle gündeme geldi Kadınlar tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de 8 Mart'ta eşitlik isteklerini daha yüksek sesle dile getiriyorlar.*

Bu paragrafa 3 yorumum olacak.
  1. Kadınlar eşitlik talep ediyorlarmış 8 Mart kadınlar gününde.Talep bir üst gördüğün yerden yapılır.Çünkü kişinin kendisinde yoktur ve bu eksiklik doğurduğu için fazla olan yerden yani bir üstten talep yapılır.Yani kendini eşit gördüğün yere bir talepte bulunmazsın.Dolayısıyla kadınlar kadınlar gününde bir üst olarak gördükleri erkeklerden eşitlik talep ediyorlar.Madem kadınlara göre her iki cins eşit neden erkekleri bir üst görerek hak talep ediyorlar?
  2. ABD'nin Newyork kentinde bir fabrikada kadınlar hakkını alamıyorlar diye bir müslüman ülkesinde aynı talep kime yapılır?Zaten müslüman bir toplumda yaşıyorsanız müslüman erkekler size hakkıyla davranacaktır Allah'tan korktukları için.Eğer hakkıyla davranmıyorlarsa o toplumda bir sorun ve bir dejenerasyon vardır.Bunun tamir edilmesi gerekir.ABD'de yaşanmış bu olay buna öncülük edemeyeceği gibi bu günün kutlanması hiç bir şekilde iman gücü ve ruh-i gelişim kazandırmaz.Dolayısıyla o toplumun sorununu da çözmez.Bunun yerine İslamiyetin kadınlara verdiği değer anlatılmalı.
  3. Kadınların çalışması kişi bazında bakıldığında tamamen kendi tercihidir.İster çalışır, ister çalışmaz.Eğer erkek az maaş alıyorsa yada daha çok harcamak istiyorlarsa veyahut çalışmak kadının psikolojisini rahatlatacaksa kadın çalışabilir.Çalışmasına bir sözümüz yok.Ancak denir ya "kadında ekonomik özgürlüğünü eline almalı".İşte ben bu söze kızıyorum.

Kadın çalışmadan bile zaten ekonomik özgürlük içerisindedir.Erkeğin parası kadının parasıdır.Ve herikisi karar verir nereye harcanacak bu para diye.Yani kadının kocasının parasında söz hakkı vardır zaten.Dolayısıyla çalışmadan bile ekonomik özgürlüğü vardır kadının.Yani aslında bence kadın yaratılış itibariyle çok rahattır bu konuda çünkü para kazanmak zorunda değildir.Hazırdan rahat rahat yiyebilir.Diyeceksiniz ki erkekler bize böyle bir hak vermiyorlar yani tek kendilerininmiş gibi harcıyorlar.Bence kadın ekonomik özgürlüğünü eline almalı demekle onlara biz böyle bir hak vermiş oluyoruz.Çocukluktan zihinlerine kazıyoruz.Onlar da bu şekilde yanlış bir davranış sergiliyorlar.Halbuki müslümanlar İslam'a göre yaşarlar ve kadınının, çoluk çocuğunun rızkını kazanmak erkeğin görevidir.Ve kadın eğer keyfi olarak para kazanmayı isterse erkeğin kadının parasında hiç bir söz hakkı yoktur.Dolayısıyla müslüman bir ülke batının dayattığı kadınlar günü saçmalığını kutlamaz çünkü onlar herkese hakkıyla davranırlar.İşçiye maaşlarını hakettikleri kadarıyla verirler,eşlerine layıkıyla davranırlar.Zaten onlar için kadın çok önemlidir.Bu önemi burda anlatmaya gerek duymuyorum.

Bence kadınlar günü vs. gibi saçmalıklarla vakit kaybetmek,zihin bulandırmak, dejenere olmak yerine bir an önce aslımıza dönüp İslamiyeti hakkıyla yaşayalım.

12 Mart 2006

Terörün Efendileri



Şu sıralar bu kitabı okuyorum.Bitirmeyi bekleyemediğim hemen sizlerle paylaşmak istedim.Kitap adı üzerinde terörün efendilerini anlatıyor.Daha çok Amerika üzerinde yoğunlaşıyor.Henüz kitabın başındayım. 368 sayfalık bir kitap ama ben 53. sayfasındayım.Ve bu kadarını okumam bile Amerika'ya kızgınlık duygularımı hatırlamama ve artmasına sebep oldu.

11 Eylül ikiz kulelerin vurulmasını bilirsiniz.O saldırıyı kim yaptı?Neden yaptı?Bu saldırıdan kimler karlı çıktı?Kimler suçlandı?Sorular,sorular,sorular...

Uzmanlar Usame bin Ladin ve El-Kaide örgütünü sorumlu tuttu saldırıdan ancak daha sonradan bir Amerikalının bu eylemleri gerçekleştirdiği anlaşıldı.

11Eylül aslında Amerika'nın yapmak istediklerine bahane oldu.Burdan hareketle izleyeceği şiddet politikalarına destek bulmuş oldu.ABD hukuka aykırı bir şekilde hiç bir kanıt göstermeksizin yada yetersiz deliller sunarak Taliban'dan Ladin'in iadesini istedi.Ancak Taliban kanıt istedi ve Ladin'i teslim etmedi.Ortada kanıt olmamasına rağmen düşman olarak bütün bir İslam alemi seçildi(!)Bush Haçlı Seferi ilan etti ve bu bilinçli gafı için özürler beyan etti.ABD Afganistanı bombalamaya başladı.Özellikle savaş hukukuna aykırı olarak sivilleri katletti.Cenk kalesi hakkında en çok bilgi sahibi olunan cezaevi katliamıdır.


Müslümanlara iftira atmak için kullanılan 11 Eylül vakasında Amerikan istihbaratının saldırılardan çok önceden haberdar olduğu,istihbarat mensuplarının bu bilgiye dayanarak havayolu şirketlerinin hisseleri üzerinden büyük paralar kazandıkları,zaten Echelon uyduları sayesinde böyle bir saldırı hazırlığının istihbarattan saklanmasını imkansız kılacak bir teknolojiye sahip oluduğu,FBI'ın böyle bir saldırı konusunda uyardığı,11 Eylül öncesine rastlayan günlerde Dünya Ticaret Merkezinde güvenlik önlemlerinin sıkılaştırıldığı iddiaları cevapsız bırakıldı ve tatmin edici açıklamalar getirilemedi.

Yahudi çalışanlarında o gün işe gitmediklerini duymuşyum bir tv kanalından.


Resmi Amerikan açıklamalarını kuşkulu kılan Bush'un olay esnasında nerede ve ne yapmakta olduğu sorusuna verdiği cevaptı.Bush olay esnasında bir ilköğretim okulunda okul koridorundaki televizyondan ilk saldırıyı görünce "ne kötü bir pilot demiş",ancak ikinci saldırıdan sonra gerçeği anlamış.Halbuki ilk çarpmayla ilgili görüntüler ikincisinden çok sonra tvlerden yayınlanmıştı ve saldırının Bush'a ilk defa milli güvenlik danışmanı tarafından haber verdiği biliniyordu.

Bundan sonra ABD güya terörle savaş adına Afganistanı bombaladı ve güya kısıtlanan kadın hakları,yoksul ve perişan kitleler onarılacaktı.Halbuki ülke tarihine baktığımızda Afganistan göstediği direniş sayesinde SSCB yi dağıtmış ve savaştan perişan bir şekilde galip çıkmıştır.Zaten işgal, soykırım,yağma altındaydı.Ve tüm bunlar üzerine Afganistan'ı bombaladı.Burka adlı örtüden kurtarılacağı vaadedilen kadınların,daha iyi bir geleğe kavuşacağı söylenen çocukların üzerine aslında çok uzun yıllar alışık oldukları şeyler, Batı uygarlığının takdim ettiği en iyi ürünler ,koskoca bombalar ve güdümlü füzeler yağmaya başladı.

ABD bunu hep yapıyor.Hiroşima,Afganistan,Irak ve diğerleri sırasıyla ABD'nin yemi olmaya devam ediyor.Sırada İran var sonrada belki Türkiye.Ama her ne olursa olsun onlar İslam'ın yok olmasını engelleyemeyecekler.Çünkü Allah dinini kıyamete kadar koruyacaktır.

Bize düşen dinimizi korumak ve var gücümüzle direnmek...

Mesut Karaşahan'ın bu kitabı Cezayir,bir nevi yakın dünya tarihinin büyük bir kısmında rol oynayan ABD ,Filistin ve İsrail 'deki olayları konu alıp bizleri bilgilendiriyor.Ben şu an okumaktayım,sizde okuyun.

10 Mart 2006

Sızı...

"Şemsiye imalatçıları yağmura nasıl ihtiyaç duyarsa, silah üreticileri de savaşı öyle bekler."

Eduardo Galeano


..............................................................................

Not:Bir önceki yazımda Engin Noyan hakkında su-i zan ettiğim hüsn-ü zan etmediğim düşünülmesin.Amacım hiç kimseyi suçlamak yada hakkında yanlış bilgiler vermekte değil.Sadece olan olaydan bahsetmek ve sizlere fikir vermek istedim.Bende biliyorum şu an itibarıyla nasıl bir hayat yaşadığını Engin Noyan'ın ve bende görmüyorum hal ve hareketlerinde bir tuhaflık.İnşallah içi de dışı gibidir.Ancak Mehmet Şevket Eygi gibi birisinin onun hakkında bu şekilde yazması beni düşündürttü ve okuduğum kitabıyla birlikte bunun mümkün olabileceğini düşündüm.Malum sabetaycılık.Eygi'nin istediği bazı şeylerin açıkça söylenmesiydi.Tabi son bir kaç senedir takip edemedim ancak Eygi'nin kendisiyle konuşmaya gittiğim gün Engin Noyan Eygi'ye kitabını imzalayıp verme nezaketini gösterdi.Eygi teravihte olduğu için konuşamadılar.Daha sonraki günlerde olay nasıl bir boyut kazandı ve Eygi'nin E.Noyan hakkında şu andaki düşünceleri nedir bilmiyorum.Sadece sizi böyle bir şeyden haberdar etmek istedim.Bahsettiğim kitabı okursanız ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız.

Okuyalım, okuyalım, okuyalım...

07 Mart 2006

Yahudi Türkler Yahut Sabetaycılar


İki sene önce Mehmet Şevket Eygî'yle konuşmak içi Sultanahmet kitap fuarına gitmiştim.Kendisine sorularım olacaktı.Teraviye gitmişti kendisi o esnada ve bende çıkmasını beklemiştim.O sırada Münib Engin Noyan kitabını imzalayıp kendisine getirmişti ve orda bulamayınca standda bekleyen çocuğa vermişti.Sorularım arasında bu konuda olduğu için cereyan eden olayı dikkatle izlemiştim. Daha sonra Eygi geldi ve konuşmaya başladık.Kendisi bir İstanbul beyefendisine yakışır kibarlıkla ve anlayışla sorularımı cevaplandırdı.Ona ayrıca Engin Noyan'ı sordum.

Eygi kitabında zahirde Türk ve müslüman görünen ancak gerçekte Sabetay Sevi'nin yolundan giden kendilerine Selanik dönmeleri ,sabataistler denilen ve Türkiye'de en güçlü lobiyi teşkil eden bir cemaat olduğunu anlatır.Türkiye'nin siyasi yapısını, resmi ideolojisini anlamak ,yakın tarihimizi çözmek için Sabetaycıları bilmek gerekir.Onlar sabetaycı olduklarını gizlerler,hepsinin gerçek isimleri vardır,Türk isimlerinin yanı sıra ve Türkiye'li müslümanlara karalamak ve bu ülkeyi birbirine katmak için uğraşırlar.Antisemizm yapılmadan ilmi bir şekilde bu konu gündeme getirilmelidir.Çünkü yakın tarihimizde büyük tesirleri vardır.

Lozan antlaşmasına göre 1924'te Yunanistan'daki Türkler bize iade edilirken,oradaki Dönmeler Yunan Meclisine dilekçe vererek "Biz ne Müslümanız, ne de Türküz.Biz aslında Yahudiyiz,Sabetay Sevi'nin din ve milletindeniz,binaenaleyh bizi Türkiye'ye göndermeyiniz" demişlerse de,Yunanlılar bu karışık ve bulaşık cemaatten kurtulmak için hepsini toparlayıp bize göndermişlerdir.

Bu kitabı size şiddetle öneririm.Bizler ne yazıkki bu konular hakkında çok bilgisiziz.Ülkemizdeki ve karşımızda ki böyle bir cemaati yakından tanımalıyız.Bu çalışmasından ve bizi aydınlatmasından ötürü Mehmet Şevket Eygi'ye teşekkürlerimi sunuyorum.

Kitapta eygi Engin Noyan hakkında şu sözleri alıntılar yaparak söylüyor:

Zaman gazetesinden alıntılanan bir yazıyla,

"...Arayan romanlarıyla ses getiren bir yazar dosttu.Bana "Şu engin Noyan'a dikkat et,bu adam ve karısı boyunlarında altıköşeli yıldızla dolaşıyorlar,isimlerine aldanma" dedi

"Gecenin konuklarında gitarını tıngırdatarak Aziz Üstel'e eşilk ederek,her programdan milyonları götüren Engin Noyan ülkemizdeki musevi cemaatinin kendisiyle övündüğü bir sanatçıymış."

"Engin Noyan ve eşi Eser hanım, Türkiyeli Yahudileri temsilen bu hafta İsrail'e gidip konser verecekler.Bu haberi kendilerinden öğrendiğimiz musevi cemaati Engin-Eser Noyan için"Toplumumuzun sevimli Judeo-Espanyol müziği temsilcilerinden"tanımlamasını kullanıyorlar.

"Eser hanım galiba eşi gibi "Tam Musevi"değil ve bunun sıkıntısı içerisinde.Ancak o da kendisini "Cemaatten biri" olarak görüyor...Kendimi bu cemaat içinde çok rahat hissediyorum,sanki kanbağı varmışçasına..(diyor)"

Bu paragrafları Eygi zaman gazetesindeki bir yazıdan(TRT'de bir Musevi:Engin Noyan) alıntılar yaparak aktarıyor.Fuarda konu ile ilgili kendisine sorular sordum.Malum şimdi E.Noyan dini kitaplar yayınlamakta.Eygi bana "madem müslüman oldu ,musevilikten döndü bunu ifade etmeli ,açık açık söylemeli" dedi.

Bize düşen görev onlar hakkında bilgi sahibi olup ülkemizi her türlü saldırıdan korumalı ve toplumun dininin dejenere olmasını engellemeli.Ülkemizi fitne tohumlarından korumalıyız.

Yani herkes okusun,okusun,okusun.

05 Mart 2006

Bebek Pikesi


Bu bebek pikesini gittiğim mefruşat kursunda yaptım. Yapımı çok basit ve 1,5-2 hafta da bitiyor.Kısaca anlatmak gerekirse ağaç, çimler, mantar, civciv, bulut ve güneşi rastgele çizip kalıpladım.Kız ve erkek çocuğu için kurstan hocanın verdiği kalıpları kullandım.Kelebek için burdan, kedi için de burdan fikir alıp kopyaladım:)Mantar,ağacın gövdesi, çimler, çit ve çocuklar hariç diğerlerinin içine kabarmaları, pofuduk durmaları için elyaf koydum:).Mantarlara benek olması için tohum işi uyguladım. Çiçeklerin ve ağacın yaprakları kurdela işi.Çiçeklerin sapları ve ağacın dalları sap işi.Ağacın üzerindeki kirazları boncuğa kırmızı ip dolayarak oluşturdum. Kız çocuğun elinde tutması için kurdeladan lavanta yaptım.Pikenin ve yastığın kenarlarına yeşil kumaştan fırfır uyguladım.Ben çok beğenerek yaptım.İnşallah sizlerde beğenmişsinizdir.

03 Mart 2006

Sobelendim...

Kazım beni sobelemiş.İşte cevaplarım...

Yaptığım 4 İş,

Şu ana kadar hiç çalışmadım.Haziran 2005 te mezun oldum.O zamandan beri işsizim:(Acilen bir iş bulup çalışmazsam çıldıracağım...

Defalarca İzleyebilecegim 4 Film veya Dizi,

Bütün hint filmleri

Yaşadığım 4 Yer,
1) İstanbul
2) Adapazarı
3) Bursa
4) Ankara

İzledigim 4 Televizyon Programı,
1) Büyük Buluşma
2) Yüzleşme
3) Yeşil Elma
4) Haberler

Tatil İçin Gittigim 4 Yer,
1)
Memleket


En Sevdigim 4 Yiyecek,
1) Mantı
2) Pide
3) Cumcum
4) Profiterol

Hemen Şimdi Olmak İstedigim 4 Yer,
1) Hindistan
2) Hindistan
3) Hindistan
4) Hindistan

Sobelediğim 4 Blogcu,
1) On The Way...

01 Mart 2006

Bir Destandır Çanakkale


Bu güzel kitabımı okuması için kardeşime vermiştim.Veriş o veriliş.Kaybetmiş.Üstelik yazarı Vehbi Vakkasoğlu imzalamıştı bu kitabını bana. Evi biraz daha arayacağım.Artık bulamazsam yenisini alırım.

Kitap Çanakkale zaferinin nasıl kazanıldığını anlatıyor.Geçtiğimiz 2 ay için verilen Kitap Okur dergisinde Vehbi Vakkasoğlu'nun bir röportajı var.Çanakkale ruhundan şöyle bahsediyor;

Çanakkale'de Efendimizin(a.s.m) bereketi var.Birtakım belgelerle bunu ortaya koyduk.Efendimizin(a.s.m) ruhaniyeti,nuraniyeti orada Mehmetçiğin,dedelerimizin imdadına yetişmiş.Efendimizin(a.s.m) orada büyük bir tecellisi var.Kumandan sıkışıyor, maddi sebepler gündemden tamamen çıkmış, bütün yollar tamamen tükenmiş.Hemen diyor ki:"Yetiş Ya Muhammed, Kitabın elden gidiyor."Yani medet istenen ,Efendimizin(a.s.m) hemen gelmesi gereken şefaati.Ve duası yapılan can değil, evlat değil.Bütün maddi manevi herşey silinmiş, bir tek şey kalıyor ortada:Efendimiz(a.s.m) ve onun getirdiği Kitap!...Bizim bugün en büyük eksikliğimiz, iyilik konusundaki heyecan eksikliğimiz."Canım, dünya bozuldu zaten, ben mi düzelteceğim?" diye gevşememiz.Yeniden kendimize dönmek, yeniden dürüst bir toplum, temiz, maddi-manevi sağlıklı bir toplum oluşturabilmemiz için Çanakkale ruhuna tekrar ihtiyacımız var.

Biliyoruz ki Çanakkale savaşı Allah aşkıyla,iman kuvvetiyle,Peygamberimizin ve ecdadımızın yardımlarıyla kazanılmış bir zaferdir.Peygamberimiz ve ecdadımız bizzat gelerek yardım etmiştir Mehmetçiğe.Tabi Bizim varolan iman kuvvetimizin sayesinde.Ben bugün merak ediyorum.Allah korusun aynı savaş şimdi olsa kazanabilir miyiz?Hiç sanmıyorum.Düşmanlarımız imanımız sayesinde zafer kazandığımızı anladılar.Şimdi elimizden onu almaya çalışıyorlar.Çevreme bakıyorum da galiba başarılı oluyorlar.Çanakkale zaferinde Galatasaray Lisesi öğrencileri kendi istekleriyle savaşa katılıp şehit oldular daha o yaşlarında.Şimdi var mıdır böyle yüreği iman dolu gençler, çocuklar?Tamam belki savaşa vatanımızı kurtarmak için katılırız bugün olsa ama Çanakkale zaferindeki aynı imanı bulabilir miyiz?Seyit Onbaşı gibi insanın taşıma gücünü aşan 215 Okkalık mermiyi (250 kilo) 3 kez kaldırıp namlunun ucuna süren şimdi çıkabilir mi?Şimdiki nesil ecdadımızı tanımıyor.

Kan dökülen yerde, savaş olan şehirde, Çanakkale'de şimdi insanlar fuhuş yeri gibi kadınlı-erkekli plaja giriyorlar.Haremlik-selamlık olsun desek bir gürültü koparırlar.Ecdadımızın kemikleri sızlıyordur şimdi.Şehitlerimizin kanı bunun için mi döküldü?Boğazım düğümleniyor, gözlerim doluyor, ağlamak istiyorum.

Resimleri burdan aldım.Sitenin müziklerini dinlemenizi öneririm.Çanakkale ruhunu yeniden kazanmamız dileğiyle...

ÇANAKKALE TÜRKÜSÜ
Çanakkale içinde vurdular beni
Ölmeden mezara koydular beni
Of gençliğim eyvah
Çanakkale köprüsü dardır geçilmez
Al kan olmuş suları bir tas içilmez
Of gençliğim eyvah
Çanakkale içinde aynalı çarşı
Anne ben gidiyorum düşmana karşı
Of gençliğim eyvah
Çanakkale içinde bir dolu testi
Anneler babalar ümidi kesti
Of gençliğim eyvah
Çanakkale'den çıktım yan basa basa
Ciğerlerim çürüdü kan kusa kusa
Of gençliğim eyvah
Çanakkale içinde sıra söğütler
Altında yatıyor aslan yiğitler
Of gençliğim eyvah
Çanakkale'den çıktım başım selamet
Anafarta'ya varmadan koptu kıyamet
Of gençliğim eyvah



.....................................................................

Can Askerim

Böyle anlatılmaz bu savaş bence
Dağ taş konuşmuştu kendi dilince
"Hücum" diye bir ses duydum ilk önce
Sonra "Allah! Allah!" dedi Mehmedim

Ne ana, ne sıla, ne yar hayâli
Bir gör Mehmet'teki kükremiş hali
Kırpmadı gözünü, yağmur misali
Mermi yedi, havan yedi Mehmedim

Bu öyle bir iman, öyle ihlâs ki
Secde eder cümle canlı ve bitki
Bir Temmuz akşamı, Allah şâhit ki
Şaha kalkmış vatan idi Mehmedim

Bu akşam yıldızlar sararmış gibi
Tepeler titreşir, hava kış gibi
Bir dağın sırtında dağ varmış gibi
Omuzlanmış bir Mehmet'i Mehmedim

Can Askerim!

(Fuat Azgun)