30 Aralık 2005

Bir Çöl Hikayesi

Kitapçıda kitapların arasında kaybolmuş gezerken satıcı ile bir müşterinin konuşmalarına kulak misafiri oldum.Müşteri satıcıya bu kitaptan bahsediyordu.Çok güzel olduğunu söylüyordu.Konuşmalarından etkilendim ve hemen bende aldım :)) Hakikaten dediği kadar varmış.Hatta daha fazla:)

Kitap'ta Hz.Musanın hikayesinden yola çıkılarak konuyla alakalı Kur'an ayetlerini yorumluyor.Ve hakikaten, anladım dediğiniz ayetlerin daha farklı hangi manalara gelebileceğini görüyorsunuz.Ve bir kez daha hayran kalıyorsunuz bu güzel kutsal kitabımıza.Kitap çok kaliteli ve defalarca okumaya değer.Zaten Hz.Musa'nın kıssasının her ayrıntısı ibretlik.

Size kitaptan alıntılar vereyim

Sina yarımadasında, Tuva vadisinde ki Tur dağında (2 kere kutsal kılınmış vadidir.Çünkü hem Hz.Musa orda Allah'la konuşmuştur, hemde ona orda peygamberlik gelmiştir.) Allah Hz.Musa'ya derki;

Fakat ateşe yaklaşınca bir ses ona "Ey Musa!" diye seslendi."Benim, Ben Senin Rabbin!Öyleyse pabuçlarını çıkar! Ve bil ki, sen iki kez kutlu kılınmış vadidesin.(Taha/11-12)

Fakat oraya varınca, ona şöyle seslenildi:"Bu ateşin (erişme alanı) içinde olan herkes ve çevresindeki herkes kutlu kılınmıştır!Sınırsız kudretiyle yüceler yücesidir Allah, Alemlerin Rabbi!"(Neml/8)

Fakat oraya yaklaşınca, o kutlu yerde, vadinin sağ yamacındaki(yanan) ağaç yönünden kendisine:"Ey Musa,Benim,Ben;Allah;Alemlerin Rabbi!" (Kasas/30)

Ayetlerden anlaşılacağı üzere şu sonuçlara varabiliriz:
  1. Hz.Musa ateşe yaklaştığında kendisine seslenilmiştir.Yani ateş ile ses arasında ilişki vardır.yani hitaba layık olabilmek çölün/nefsin ateşini gördükten sonradır.
  2. Ateşin içi ve çevresi kultu kılınmıştır.
  3. Hz. Musanın bulunduğu yer Mukaddes Tuvadır.
  4. Hz. Musa'dan pabuçlarını/ayakkabılarını çıkartması istenmiştir.
  5. Hz. Musa'ya yanan ağaç yönünden seslenilmiştir.
  6. Hz.Musa'ya seslenen alemlerin Rabbi olan Allah'tır.
Yazar buu maddeleri ve Hz musa'nın ateşi görüp oraya gitme sürecini en başından detaylı olarak inceler ve Allah'ın bize bu ayetleriyle bize ne demek istediğini anlatmaya çalışır.Ben size sadece 4.maddenin sebeblerini birer cümleyle anlatacağım.Gerisini öğrenmek size kalmış.

Neden Hz. Musa'dan pabuçlarını/ayakkabılarını çıkartması istenmiştir?

  • Saygı amaçlı,
  • Akıl alanından çıkıp vahiy alanına girildiği için,
  • Dünya ve ahireti terketmek(terk-i dünya,terk-i ukba, terk-i terk)Dünyayı terk nefsin,ahireti terk kalbin,kendini terk ruhun zühdüdür.Yani insanlığın aydınlanması için çalışmak,
  • Hz. Musa'nın mertebesinin yükseldiği ,üstün bir makama çıktığı,
  • Nefs basamağından ruh basamağına yükseliş,
  • Yalın ayak kalmak tevazu,mahv ve fakrdır.Yani Allah karşısında kulun acizliği ve rahmete muhtaç oluşunu sembolize eder.
  • Allah'ın kuluna gösterdiği yakınlık ve muhabbete işaret eder.Ayakkabılarını çaıkar da gel içeri der gibi,
  • Zahiri geçip batına girmek
  • Rivayete göre Hz.Musanın ayakkabıları ölmüş eşek derisinden yapılmış.Deri-dış görünüş.Eşek-İnatla bir yere çakılıp kalmak.Ölmüş olmak-Cahillik.Yani Allah dış görünüşe önem vermeyin (yani her türlü makam mevki güzellik at hepsini),Eşek gibi inat etme,Ve cahilliği bırak, hayatı var kılan bilgidir.Allah'ın vahyine kulak ver yani vahiydir.

Benden bu kadar kitap ince bir kitap ve dilide akıcı sıkılmadan okuyabilirsiniz.Daha içinde neler var neler.Necmettin Şahinler'in Duayı Yaşamak kitabınıda okumuştum.O zamanda çok beğenmiştim .Belki bir ara o kitaptanda bahsederim.Okuduğum kitaplarıyla değerlendirirsem gerçekten bilgili bir yazar.

Ve sözlerimi kitabı illaki alın diyerek son bir alıntıyla bitiriyorum.

Kitap Asl'ından ayrı kalmış ruhun feryadını içermekte,sessiz çığlığını yansıtmaktadır.Ve anlamak isteyene Nur'un Nar'da, Cemal'in Celal'de saklı olduğunun sırrını fısıldamaktadır.

Hayatı; iman,aşk ve hizmet haline getirenlere selam olsun!


28 Aralık 2005

Dantel Örtü


Bu örtüyü ne zaman yaptım hiç hatırlamıyorum ama en az 3,4 sene önce tahminimce.Çeyizim için yaptım.Çok beğenerek yapmıştım.Örneğini bir gazeteden bulmuştum.Allah iyi günlerde kullanmayı nasip etsin.

26 Aralık 2005

Kavimlerin Helakı !



Harun Yahya'nın eserleriyle yaklaşık 7 sene önce bir arkadaşımın sayesinde tanıştım ve pek çok kitabını okudum.Okudukça da hayran kaldım.Temiz ve titiz çalışmaların neticesinde ortaya gerçekten güzel eserler çıkmış.Kavimlerin helakı kitabıda yine güzel bir çalışmanın eseri.

Bu kitapta Geçmişte yaşanan helak olayları delilleriyle anlatılıyor.Ve gerçekten tüyler ürpertici. Allah'ı inkar eden,emir ve yasaklarına uymayan,hatta insan fıtratına aykırı sapmalar gösteren, peygamberine düşmanlık eden kavimlerin kıssaları anlatılıyor.Ad,Semud,Lut kavimleri, Sebe halkı, nuh tufanı vs.Hepsi kavimlerin helakında detaylı olarak ve kanıtlarıyla anlatılmış.Bize düşen bu kıssaları öğrenip bunlardan ibret almak ve hayatımızı ona göre düzenlemek...

Zaten İnsanın hayattaki tek amacı, Allah'ı tanımak, O'na yakınlaşmak ve O'na kulluk etmek olmalıdır. Aynı nedenle insan, kendisine tek yol gösterici olarak Allah'ın insanlara elçileri aracılığıyla ulaştırdığı saf mesajını, vahyini edinmelidir.

Şimdi sizlere kitapta bahsi geçen pompei halkını alıntı yaparak anlatmak istiyorum.

Pompei halkı resimlerdende görüleceği üzere her türlü refah ve lüks içinde yaşamaktaydı.


Roma İmparatorluğu'nun dejenerasyonunun sembolü olan Pompei cinsel sapkınlıklara batmıştı.Ve sonuç olarak Pompei'nin helakı, Vezüv Yanardağı'nın patlamasıyla gerçekleşti.Vezüv Yanardağı, İtalya'nın, özellikle de Napoli kentinin sembolüdür. Yaklaşık, 2000 yıldan beri suskun olan Vezüv "İbret Dağı" şeklinde adlandırılır.Felaket öylesine ani olmuştu ki, her şey 2000 yıl öncesinde olduğu gibi kaldı. Sanki zaman dondurulmuştu.Pompei'nin böyle bir felaketle yeryüzünden silinmesinde elbette ders çıkarılabilecek bir yön vardı. Tarihi kayıtlar, şehrin yok olmadan önce tam bir sefahat ve sapkınlık merkezi olduğunu gösteriyor. Şehrin en belirgin özelliği, fuhuşun çok yaygın olmasıydı.Ancak Vezüv'ün lavları bir anda tüm kenti haritadan sildi. Olayın en ilginç yanı ise, kentin günlük yaşantısı içinde, Vezüv'ün korkunç patlamasına rağmen, kimsenin kaçmamış ve adeta büyülenerek felaketin farkına bile varamamış olmalarıydı. Yemek yiyen bir aile, o andaki gibi aynen taşlaşmıştı. Cinsel birleşme halinde, sayısız taşlaşmış çift bulunmuştu. Daha da önemlisi, bu çiftler arasında, aynı cinsten olanlar, küçük erkek ve kız çocuklar da vardı. Pompei kalıntılarından çıkarılan taşlaşmış insan cesetlerinin, bazılarının yüzleri hiç bozulmadan kalmıştı. Genel yüz ifadesi şaşkınlıktı.


İşte facianın en akıl almaz yönü buradadır. Nasıl olmuş da binlerce insan hiçbir şey görmeden ve duymadan, adeta ölümün gelip kendilerini yakalamasını beklemişlerdir?

(Onlara) Yalnızca bir tek çığlık (yetti); anında sönüverdiler. (Yasin Suresi, 29)

Pompei halkının ölümü de ayetlerde anlatıldığı şekilde, "anında yok olma" tarzında gerçekleşmiştir.
Tüm bunlara rağmen, Pompei'nin eski yerinde bugün olaylar pek fazla değişmiş değil. Napoli'nin sefahat mahalleleri, Pompei'den hiç aşağı kalmıyor. Kapri Adası, eşcinsellerin ve çıplakların kamp yaptıkları bir üs durumunda. Kapri Adası turizm reklamlarında "Eşcinseller Cenneti" olarak tanımlanıyor. Sonuçta, yine bölge halkının aynı tür bir yaşamı seçtikleri görülüyor. Yalnızca Kapri'de ve İtalya'da değil, dünyanın hemen hemen her tarafında bu tür bir ahlaki dejenerasyon yaşanmakta ve insanlar geçmiş kavimlerin başlarına gelen felaketlerden ders almamakta ısrar etmektedirler.


Unutulmamalıdır ki, toplumlarda ne türlü değişiklik olursa olsun, teknolojik yönden ulaşılan seviye veya edinilen imkanlar, hiçbir önem taşımamaktadır. Bunlar, kimseyi Allah'ın azabından kurtarıcı değildir. Kuran’da bu gerçek şöyle hatırlatılır:
Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı? Böylece kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını görsünler. Onlar güç bakımından kendilerinden daha üstün idiler, toprağı alt üst etmişler (ekmişler, madenler, sular arayıp çıkarmışlar) ve onu, kendilerinin imar ettiğinden daha çok imar etmişlerdi. Peygamberleri de onlara açık delillerle gelmişti. Demek ki Allah onlara zulmetmiyordu ancak onlar kendi nefislerine zulmediyorlardı. (Rum Suresi, 9)

Kitabın tamamını burdan okuyabilirsiniz.Sakın ihmal etmeyin ve mutlaka okuyun...

23 Aralık 2005

Polimer Kil Kolyelerim 1






Geçen sene kafayı hamur ile takı yapmaya takmıştım İnternette model ve tarif aramak için girmediğim site kalmamıştı.İnternet sayesinde ne çok şey öğrendim.Daha önceden hamurla bu kadar karışık takılar yapılabileceğini hiç bilmiyordum.Bu konuda ne öğrendimse internetten öğrendim.Ve yapabileceğimi ve yaptığımı görünce pek bir sevindim.Zamanla insan tarifede gerek duymuyor.Bir model görse örneğini çıkarabiliyor.Ama ben daha fazla ilerletmeyi düşünmüyorum.Bana sanki vakit kaybıymış gibi geliyor.Ne bileyim, okumam gereken yüzlerce kitap beni bekliyor mesela, vicdan azabı duyuyorum o zaman:((

Yazın kuzenimin kızına yukarıdaki terliklere benziyen turuncu terlik kolye, hamur bileklik ve bir başka model kolye hediye etmiştim ama yaramaz kızz hemen dişleyip kırdı hepsini:))

Bu arada bütün polimer kil tariflerim bilgisayar formatlanınca uçtu,gitti.Farklı bir sürücüye kopyalamıştım dosyalarımı ama ne yazıkki çoğu klasör kopyalanmamış kontrolde edememiştim acele formatlanmaya gidecek diye:((

20 Aralık 2005

NAMAZ / Bir tevhid Eylemi



Bu kitabı okuyalı 6 sene oluyor.Artık başucu kitaplarımdan oldu.Biz müslümanların en temel ibadetlerinden olan namazı manevi anlamda nasıl daha iyi kılabiliriz, namaz kılıyoruz ama neden kılıyoruz, her hareketinin her sözünün anlamı ne?Abdullah Yıldız bu kitapta o kadar güzel anlatmış ki.Bu kitabın hakikaten çok faydasını gördüm ve herkese tavsiye ediyorum.

Kitap bize yalnız Allah karşısında kıyama durmamızı öğütlüyor ve imanımızın tazelenmesine yardım ediyor.Kitap namazı okadar güzel anlatmışki her cümlesini alıp anlatasım geliyor.Ama bu yazara haksızlık olur.Ancak size kitapta geçen bazı sözleri aktarmak istiyorum.

  • Nasıl daha huşulu bir namaz kılabiliriz?Namazda Allah'ın adını zikredip ayetlerini okurken kalplerimiz titreyip tüylerimiz ürperebiliyor mu?Arasıra da olsa gözlerimiz yaşarabiliyormu?Namazlardan manevi bir lezzet alabiliyor muyuz?
  • Günde beş vakit Allah'ıbirlemenin, yani tevhidin eyleme dönüşmesinin adıdır namaz.Dinin direği,mü'minin miracı cennetin anahtarıdır.Peygamberimizin (sav) gözümün nuru dediği ibadet ve Allah'ın en sevdiği ameldir.
  • Namaz Allah'ın yarattıklarının O'na yaptığı tüm ibadet şekillerinin bir sentezidir.Yıldızlar devamlı olarak belli hareketleri tekrar ederler -namazda belli hareketler sürekli tekrarlanır-, dağlar ayakta dururlar -namaza ayakta dikilerek kıyamla başlanır-, hayvanlar sürekli olarak eğilmiş durumda bulunurlar -namazda ikinci hareket eğilmek rükudur-, ağaçlar gıdalarını ağız vazifesi gören kökleriyle alırlar,şu halde devamlı secde halindedirler -namazda üçüncü hareket alnını toprağa koyup secde etmektir-, akan su devamli surette yıkar ve temizler -namazdan önce abdest alınır-,vs.

Ayrıca bu kitapda mı okudum başka bir yerde mi okudum tam hatırlamıyorum.Namaz esnasında 2 kere secde ediyoruz çünkü, ilk secde topraktan geldiğimizi ikinci secde yeniden toprağa döneceğimizi sembolize ediyor.Ayrıca Allah'ın şeytana sadecebir kere secde et deyip etmemesine nispet olarak biz iki kere secde ediyoruz.

Kitapta daha çookkk şey var insanı biliçlendiren.Ama benden bu kadar...

Bu kitabın tek bir dezavantajı var:).Okuyorsunuz, çooookk beğeniyorsunuz, başkalarınında okuyup faydalanmasını istiyorsunuz ve herkese veriyorsunuz.Ve bir türlü kitap size geri dönemiyor.6 senedir güzel kitabımın bende duruş zamanı o kadar azki:))


Namazlarında huşu içinde olan mü'minler muhakkak felaha ermişlerdir.(Mü'minun:12)

13 Aralık 2005

Bir Müslümanın yirmi dört saati

Aşağıdaki yazıyı sizlerle paylaşmak istedim.


Mehmet Şevket Eygi 26.08.2005

Bir Müslümanın yirmi dört saati

(1) Güneşin doğmasından bir saat kadar önce uyanır, abdest alır, sabah namazını kılar. Hür ve mukim erkekler, yakındaki camiye giderek bu ibadeti cemaatle eda ederler.
(2) Sabah kahvaltısı...
(3) İşine, okuluna, nereye gidecekse oraya gider.
(4) Ne iş yapıyorsa, “en iyi, en güzel, en doğru” şekilde yapar. Asla ihmalkârlık, kaytarıcılık yapmaz, vazifesini savsaklamaz. Müslüman her ne yaparsa yapsın Allah’a yapar gibi yapar.
(5) Öğle tatili... Gerekenden fazla yememek şartıyla öğlen yemeğini yer. Bedeni ağır iş yapıyorsa, vücudunu ayakta tutacak kadar kalori alır, doyduktan sonra yemez. Oburluk, pisboğazlık, mide-perestlik haramdır.
(6) Öğle namazını kılar. Namaz, iş saatlerine denk geliyorsa, işçi veya memur, namazı bahane ederek vazifesini savsaklamaz.
(7) Öğleden sonra çalışmasına devam eder.
(8) İkindi namazını kılar.
(9) Evine döner.
(10) Akşam yemeği: Geceleyin hazmı (sindirimi)zor olacağından ve sağlığa zarar vereceğinden ağır yemekler yemez. Müslüman her hal ü kârda, yemek için yaşamaz, yaşamak için yer.
(11) Mevsimine göre, vaktinde akşam namazını eda eder.
(12) Yemekten sonra çayını içerken en az bir saat faydalı, kıymetli kitap okur. Kitap okumayan, kültürünü arttırmaya çalışmayan kimse medenî bir insan değildir. İsterse çok zengin olsun.
(13)Yatsı namazını camide eda eder.
(14) Yaz aylarında, geceler kısa olduğu için yatsıdan sonra yatağa girer ve uyur.Günlük hayatında Müslüman nelere dikkat edecektir:
TELEVİZYON SEYRETMEK: Televizyon programları dine, Şeriata, ahlâka, fazilete, bilgeliğe uygunsa, aşırı kaçmamak şartıyla bir miktar seyredebilir. Bu dediğim, sıradan insanlar içindir... Müslüman, İslâm dininin kesin olarak yasakladığı, haram kıldığı açık saçık, şehvetli karıları, içki sofralarını, fuhşiyyat sahnelerini, kumar eğlencelerini, bin türlü azgınlığı asla seyredemez. “Bunları seyretmek caizdir, bunları seyretmek, bu seyirle eğlenmek, keyiflenmek sakıncalı değildir, caizdir” diyenlerin imanları tehlikeye girer.
İHTİYAÇLARIN GİDERİLMESİ: Müslüman asla israfa, lükse, aşırı tüketime, gösterişe kapılmaz. Bunları dinimiz haram kılmıştır. Din ve iman kardeşlerinin milyonlarcası sefalet, sıkıntı, açlık, perişanlık içindeyken kendisi Nemrud, Firavun, Neron, Şeddad gibi lüks yemekler yiyen, lüks bir hayat süren kimseler fâsık, fâcir, gafil, vicdansız insanlardır. Müslümana yakışan mütevâzı olmak, orta halli bir hayat sürmektir. Bu dediğim avam içindir, mânevî derecesi yüksek olan Müslümanların bu konuda daha sıkı olmaları gerekir...Müslüman hiçbir zaman meskenleri, mobilyaları, evdeki cihazları, otomobilleri; kendisine değer ve üstünlük kazandıran şeyler olarak görmez. Vicdanlı, akıllı, namuslu, şuurlu, insaflı bir Müslüman 20-30 bin dolarlık bir otomobilden daha pahalısını almaz. “Benim param var, canımın istediği pahalı otomobili alırım” mı diyorsun? Unutma ki, Allah’a hesap vereceksin.
LİSANINI KÖTÜLÜKLERDEN KORUMAK: Müslüman mutlak bir hürriyete sahip değildir. Müslüman, hürriyet var, canımın istediğini söylerim, yazarım diyemez. Lisan afetleri vardır, bunlar İmam-ı Birgivî Hazretlerinin “Tarikat-i Muhammediye” adlı çok önemli, çok mübarek, çok kurtarıcı kitabında yazılıdır. Okur öğrenirsiniz. Müslüman lüzumsuz, faydasız lâf etmez. Gevezelikten, zevzeklikten, mâlâyâni söz etmekten kaçınır. Söylerse hayır söyler, yoksa susar.
GÖZLERİNİ GAYR-İ MEŞRU BAKIŞLARDAN KORUMAK: Müslüman gözlerinden, baktığı şeylerden sorumludur. Kendi annesinin, karısının, kız kardeşinin iffetini, namusunu, şerefini, haysiyetini nasıl koruyorsa, başka kadınlarınkini de korumakla yükümlüdür.
KULAKLARIN KORUNMASI: Zamanımızda müzik, son derece bayağılaşmış ve yaygın hale gelmiştir. Siz çalmazsanız, başkalarının çaldığını dinlemek zorunda kalıyorsunuz. Müslüman, elinden geldiği derecede kötü müzikten uzak durur. Kötü müzik ne demektir? İnsanın kafasını şişiren, kişiyi azdıran, şehvete ve ahlâksızlığa teşvik eden, kalitesiz musikidir. Bir çiftlikte tavuklara rock müziği dinletmişler, hayvancağızlar önce yumurtayı azaltmış, sonra durgunlaşmış, hastalanmış, sonunda ölmüşler... Kötü müzik dinletilen ineklerin sütü azalıyormuş. Aklı olanlara bu örnekler yeter.
HİÇ HATIRDAN ÇIKARTILMAYACAK İSLÂMÎ BİR PRENSİP: Resulûllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz “İki günü birbirine eşit olan ziyandadır” buyurmuştur. Müslüman her gününün, bir önceki günden daha hayırlı olması için çalışacaktır. Daha fazla ibadet edecek, daha fazla hayır hasenat yapacak, daha fazla sadaka verecek, ilmini, kültürünü arttıracak, nefsiyle yaptığı cihatta ileriye gidecektir.
MÜSLÜMAN, İSLÂM’A UYAN KİMSEDİR: Evinde, işinde, yeme ve içmesinde, kılık kıyafetinde, konuşmasında İslâm’ın emirlerini, yasaklarını, tavsiyelerini göz önünde bulundurmak gerekir. Yaptığın her iş için “Yüce Allah bundan razı olur mu?”, “Bundan dolayı bana gücenir ve gazap eder mi; Sevgili Peygamberimiz benim bu yaptığım işi beğenir mi, yoksa beğenmez mi?..” diye düşünmek gerekir.
MERHAMETLİ OLMAK: İslâm bilgeliğinin temel kurallarından biri, “Merhamet etmeyene merhamet edilmez”dir. O halde, Müslüman insanlara, hayvanlara, bitkilere, hatta topraklara, taşlara, sulara bile merhametli olacaktır.
DİNÎ KONULARDA TÂVİZ (ÖDÜN) VERMEMEK: İslâm dinini insanlar ortaya koymamıştır, din Allah’ındır. Binaenaleyh dinin kesin kurallarında, hükümlerinde, müesseselerinde bizim değişiklik yapmaya, bunlardan ödün vermeye hakkımız yoktur. Bunları elimizden geldiği, gücümüzün yettiği kadar hayatımıza ve hayata uygulamaya çalışırız. Yapamıyorsak, eksikliğimizi biliriz. Müslüman, asla dini kendisine, hayata uydurmaya çalışmaz. Asıl olan, kendisini ve hayatını dine uydurmaktır.
YASAKLARDAN, GÜNAHLARDAN, İSYANLARDAN, AZGINLIKLARDAN KESİNLİKLE UZAK DURMAK: İslâm dini ribayı mutlak surette yasak ve haram kılmıştır.Binaenaleyh ribadan ve ribaya benzeyen ticarî, iktisadî muamelelerden uzak durmak gerekir. Yine dinimiz bazı alışverişleri bâtıl saymıştır, bunlardan da uzak olmamız gerekir.
TARTIŞMAMAK: İmam-ı Gazalî Hazretleri, bir şık dışında tartışmayı uygun görmemektedir. Cahillerle, azgınlarla, aşırılarla, beyni yıkanmışlarla tartışmak boştur, faydasızdır.Müslüman tartışmak yerine, iyi bir örnek ve model olmayı tercih etmelidir. Ona bakan, onda İslâmiyet’in güzelliklerini ve üstünlüğünü görsün. Kal (dil) ile değil, hal ile propaganda yapmalıdır.
FİTNE VE FESADA SEBEBİYET VERECEK HER ŞEYDEN UZAK DURMAK: Peygamberimiz “Fitne uykudadır, uyandırana lanet olsun” buyurmuşlardır. Din konusunda aptalca çıkışlardan, geri zekâlıca nümayişlerden, lüzumsuz gösterilerden kaçınılmalıdır.
EN BÜYÜK DÜŞMAN: Müslüman, en büyük düşmanının kendi nefs-i emmaresi olduğunu, bir an bile hatırından çıkartmamalıdır. Düşmanını görmek isteyen aynaya baksın.Âhir zamanda yaşıyoruz, Peygamberimiz âhir zamanda İslâm Şeriatını yaşamanın, Sünnet’e uymanın “avucunda kor tutmak” kadar zor olduğunu haber vermiştir. Müslüman, İslâm’a ve Şeriat’a uyarken, dinini yaşarken birtakım sıkıntılar çekecektir, bunlar Allah’ın bir imtihanıdır, sabrederse, doğru yoldan ayrılmazsa çok büyük mükâfatlara nail olacak, ebedî mutluluk kazanacaktır.Çok dikkat edilmesi gereken bir husus: Vicdanlı, şuurlu, vasıflı, haysiyetli, namuslu, şerefli, hikmetli bir Müslüman, kendisi asla din sömürüsü yapmadığı gibi, din sömürüsü yapan alçak ve rezillerden uzak duracaktır ve onları asla desteklemeyecektir. Din sömürüsü yapanları desteklemek, dinin yıkılması için çalışmak demektir.Böyle bir gaflete ve felâkete düşmekten Allah’a sığınırız.(Evde oturan Müslüman hanımların ne yapacakları konusunda ayrı bir yazı kaleme alacağım.)

Etamin Seccadelerim 2

Bu seccadeyi de ben işledim ve bir öncekiyle aynı teknikle yapıldı.Ne yazıkki fotoğraf makinamı yaptıramadım henüz.Cep telefonuda güzel bir örneği bu hale getirdi:((Üzerinde belli belirsiz gölgeler oluştu.Makinamı yaptırdığımda bütün resimleri güncelleyeceğim.Daha iyilerini koyacağım inş.
Bu örneği bir tanıdığımızın çeyizinde görmüştüm..Görür görmez çok beğendim ve hemen istedim.Şimdilik kenarının oyası eksik.Onu da bir ara yaparım artık.Ne de olsa hemen yarın çeyizim serilmiyor ya:)

Bu kadar süslü seccadelerde namaz kılmak doğru mu diye sorabilirsiniz.Bence doğru değil.Bunlar namaz kılarken huşuyu uzaklaştırır insandan.İnsanın ister istemez gözü desenlere kayabilir ,namaz esnasında seccadenin örneği zihni meşgul edebilir.Neden bunları işledim bilmiyorum doğrusu.Sanırım örnekleri çok beğendim.Ama keşke yapmasaydım diyorum:((

11 Aralık 2005

Etamin Seccadelerim 1

Bugün sizlere çeyizim için yapmış olduğum etamin seccadelerden birini göstermek istedim. Fırsat buldukça diğerlerinide göstereceğim.Malesef fotoğraf makinam bozuk olduğu için cep telefonuyla çektim.O da resimleri ne yazıkki kaliteli çekemedi.
Seccadenin etamini krem gibi gözüküyor ama beyaz renk kullandık.İşlemesi bittikten sonra üsküdarda bir yorgancıya verdik ve içine ince bir sünger geçirtip üzerine kabartma yaptırdık.Tıpkı eski yorganlarda olduğu gibi.Bu işleme sanırım kapitone adı veriliyor.Resimlerde pek belli olmadı ama gerçekten çok güzel oldu.Fotoğraf makinamı tamir ettirdiğimde yeniden resimlerini çeker koyarım...

06 Aralık 2005

Gülün Adı

Bu kitabımı bir tanıdığımın önermesiyle alıp okumuştum.6 sene önceydi bana kitabın önerilmesi.Ama ancak 4 sene sonra alıp okuyabildim.Okuyalıda 2 sene oluyor:)İyikide okumuşum.

Kitap Ortaçağ'da bir manastırda geçen cinayetleri anlatıyor.Polisiye roman gibi, fakat ortaçağdaki tarihsel olayları,hristiyanlık düşüncesini ve felsefesini çok güzel aktarmış.Zaten Eco 20.yy önemli yazarlarından.Kitaplarına belli bir tarz biçilemiyor.Adı sanki akım olmuş.Eco tarzı diye anılıyor kitapları.Kitap, kilise yoksullara fakirlere yardım eden bir kurum olarak mı kalsın yoksa politikada da rol oynasın mı? sorularının tartışıldığı,gülmenin bile yasaklanmaya çalışıldığı bir dönemi anlatmakta ve tüm bilgece yorumları bir taraftan çömez Adso' ya eğitirken bir taraftanda okuyucuyu bilgilendirilir ona mesaj yollanır.

Kitabı okurken üzüldüğüm tarafı bazı rahiplerin müslümanları kafirler olarak ifade etmesi.Bu bana çok garip ve şaşırtıcı geldi doğrusu.Bizim dinimizde bir müslüman bir hristiyana kafir diyemez.Çünkü hristiyanlarda Allah'a inanırlar ve Allah'a inan kişiye kafir denmez.

Gülün Adı'nı okumadan önce Dinler Tarihi hakkında ,islam ve hristiyanlık konularında bilgi edinmenizi öneririm.Bu sayede kitap sizlere bir muhakeme gücü verecek ve gerçek doğrunun ne olduğu hakkında fikirlerinizden emin olmanızı sağlayacaktır.Şahsen ben bir kere daha müslüman olduğuma şükrettim.Çünkü kitabı okuyuncada göreceksiniz,hristiyanlıktaki insan doğasına aykırı bir takım yasaklar ve bunların doğurabileceği olumsuzluklarİslam'da yok.

Kitaptaki kütüphaneye hayran kaldım doğrusu.Keşke benimde içinde kaybolacak kadar büyük,labirent gibi bir kütüphanem olsa.Eco öyle bir kütüphane tasvir etmişki içerisinde meydana gelen fiziksel olaylar roman kahramanları tarafından sihirsel sanılıyor.İmkan bulursam eğer az küçüğüde olsa böyle bir kütüphane kuracağım kendime

Unutmadan söyleyeyim kitabın birde filmi var.Henüz seyretmedim.Ama en kısa zamanda satın alıp seyretmek istiyorum.Sakın kitabı okumadan filmi izlemeyin yoksa felsefik yorum ve dini göndermelerden mahrum kalırsınız.Bir filmde bunların anlatılması zor.Kalın bir kitabı filme sığdırabilmek için mecburen yönetmen bu kısımlarını atmak zorunda kalmış.Dolayısıyla polisiye-gerilim türü bir film çıkmış ortaya.

Hristiyanlığı daha yakından tanımak,iyi bir polisiye-gerilim romanı okumak,felsefik konuların bilgece yorumlandığını görmek,ortaçağ teolojisinden ve tarihinde izler bulmak istiyorsanız, klasik olmayı hak eden tamamen zeka ve bilgi ürünü, bu kitabı okumanızı tavsiye ediyorum.........

01 Aralık 2005

Mahatma Gandhi!


Ramazanda Sultanahmet kitap fuarından aldığım bu kitabı bayramdan sonra okuma fırsatı bulabildim.Pınar yayınlarından çıkan, yazarı Jeanette Eaton olan bu kitap sayesinde Mohandas Karamçand Gandhi'yi daha yakından tanıma fırsatı buldum.Mahatma (Büyük Ruh) lakabını Hintliler takmış ona.Hindistanın bağımsızlığını kazanmasında önemli rol oynayan,özellikle halkını bu şekilde yönlediren Gandi, kendi kültürüne, milli değerlerine önem veren en mühimi insanlık suçu sayılan ingiliz sömürgesine haklı olarak kafa tutan pasif direnişin lideri.Hayatını hem ingilizlerle mücadele ederek hemde kendi halkını bilinçlendirmeye çalışarak geçirdi.Çünkü ona göre eğer ingiliz sömürgesinden ve onların kendilerini 2.,3. sınıf insan olarak görmesinden kurtulmak istiyorlarsa, hintliler de kendi kast sistemlerini yok edeceklerdi.Gandi halkına bu konuda örmek olmak için dokunulmaz denilen grupla birlik oldu, yeri geldi onlarla çalıştı, yeri geldi onlarla yaşadı.Ve yaklaşık 3000 yıllık geçmişi olan kast sisteminin olumsuzluklarıyla mücadele etti.

Gandi'nin her zaman öne sürdüğü tez her ne kadar şiddet görselerde karşılık kullanmadan sevgiyle direnerek bağımsızlıklarını kazanabilecekleriydi.Kılıçsız savaşçı halkına bunu öğretebilmek için açlık grevlerine bile girdi.

Gandi, istemiyerek, müslüman halkının tepkisini çekmek pahasına 2. dünya savaşında İngiltere'nin asker gönderme teklifini kabul etti ve ingilizleri destekledi.Tabi onun şartı Hindistan'a bağımsızlığının verilmesiydi.Aksi takdirde Gandi halkının böyle bir savaşa girmesine karşıydı.Ne yazıkki ingilizler bu konuda adım atmadıkları gibi pek çok önemli konumdaki Hintliyi tutukladı.

Gandi hakkında çok detaylı bir araştırma yapmadım henüz.Fırsatını bulup gidebilirsem Kaknüs yayınlarından çıkan Gandhi ve şiddet dışı direniş isimli kitabıda almak istiyorum.Ancak şimdilik okuduğum kadarıyla herkesin ondan öğreneceği çok şey var.İlkelerinde asla ödün vermeyen,şiddete gerek olmadan direnerek, tepkilerini belli ederek özgürlüklerini kazanabileceklerini savunan, tüm insanlığın örnek alması gereken bir şahsiyet o.İnsanlık onun gibi sağlam karakterli, temiz, dürüst,inançlı,milletini ve değerlerini çok iyi tanıyan,milletinin onurunu korumayı gayesi edinmiş liderlere muhtaç.E sürü olmak kolay tabi birini bulup ardından alkış tutmak kolay.Ancak ardından alkış tutulası liderler yetişmeli.Ve Türkiye'de buna muhtaç.

Gandi'yi yakından tanımak istiyorsanız bu kitabı okumanızı tavsiye ediyoru.Zaten akıcı bir kitap hemen okunulabilir.

Allah milletimize her zaman ardından alkış tutulası liderler versin.....

28 Kasım 2005

Türk Evleri




Sizlere Mehmet Şevket Eygi'nin 2 ekim 2005, (23:15), pazar günkü kanal7 de ki Tarz-ı Hayat programında gösterilen Türk evlerinin ve Türk mimarisine uygun olarak yapılan binalarından bahsetmek istiyorum.Bu evler ve binalar Rahmetli Asım Ülker, Nevzat Yalçıntaş'ın evleri, Küçük Çamlıca Köşkleri.Bu binalar yakın zamanda yapılmış binalardır eskiden kalma değildir.Zaten İstanbul gibi bir Türk(!) şehrinde bilinen topu topu 3 Türk evi varmış ne yazıkki ve onlarda yeni yapılmışlar.Önemli bir tarih geçmişine sahip Türkiye için ,İstanbul gibi bir şehirde kendi mimari özelliklerini taşıyan evlerin yapılmaması çok üzücü.Halbuki biz Türk'ler modern tarzda yapılmış evlerden daha ucuza mal edilebilen bu evlerde oturmalıyız.Özrümüz kendi kültürümüzü bilmememiz ve hayata geçirmememiz.M.Ş. Eygi'nin konuyla ilgili yazısını burdan okuyabilirsiniz.

Evlerimizi Türk mimarisine uygun olarak yapma ve yapabilme dileğiyle....


Not:Binalardaki ayrıntılara dikkat edin.Örneğin bir bacanın mimarisine,bir kapı kolunun tasarımına,ocakbaşlarına vs...